İslam'da İlk Vakıf ve Önemi...
İslam'da vakıf Kur'an, Sünnet ve İcma delillerine dayanır. Kur'an'da vakıf kelimesi geçmemekle birlikte bu manaya gelebilecek ve buna benzer bir çok kelime vardır.
Doğrudan vakıfla ilgili görülen ayet ise, şudur;
"Sevdiğiniz şeylerden Allah için harcamadıkça tam hayra erişemezsiniz".
Ashab-ı Kiram'dan Ebu Talha bu ayet inince;
"Rabbımız bizden mallarımızı kendi yolunda harcamamızı istiyor. Ey Allah'ın elçisi, en sevdiğim "Beyruha" arazimi Allah için tasadduk etmek istiyorum", dedi. Hz. Peygamber'in, araziyi en yakın hısımlarına vermesini tavsiye etmesi üzerine de, onu amcasının oğulları ve diğer bazı hısımları arasında taksim etti.''
Tefsir bilginlerinin çoğu ve hadisçiler bu ayeti vakıfla açıklamışlardır.
Yine Kur'an'da Müslümanlara vakıf kurmaları hakkında bir çok tavsiyeler vardır:
''Hayır İşleyiniz ki Kurtulabilesiniz.'', yine diğer bir ayet-i kerime de ise; ''İyilik etmek ve fenalıktan sakınmak konusunda birbirinizle yardımlaşın.'' gibi…
Vakıflarla ilgili bir çok hadis de bulunmaktadır: Sahih-i Buhari'nin ''Vesaya'' babı, tamamen bu konuya tahsis edilmiştir.
Hz. Peygamber'in şöyle dediği nakledilmiştir:
"Ademoğlu öldüğü zaman, amel defteri kapanır. Üç kimse bundan müstesnadır. Devamlı sadaka ''sadaka-i cariye'' meydana getirenler, topluma yararlı bir ilim ''eser'' bırakanlar ve kendisine hayır dua eden hayırlı çocuk bırakanlar". Hadiste geçen "sadaka-i cariye"nin vakfı da kapsamına aldığında şüphe yoktur.
Hz. Aişe'den nakledilen bir rivayette ise;
''Allah'ın elçisi Medine'deki yedi parça mülkünü vakfetmiştir.''
Bu mülkler; ''A'vaf, Safiye, Delal, Müseyyeb, Bürka, Hisma ve Meşrebe'dir.'' Nadiroğuları'ndan Muhayrik isimli bir şahıs şöyle bir vasiyette bulunmuştu; "Ben ölünce, tüm mallarım Allah elçisine ait olsun, O dilediği yere sarfetsin."
Muhayrik'in Hicret'in 2.nci yılında ölmesi üzerine tüm malları, Hz. Peygamber'e kalmış, o da bu malları, bir görüşe göre Abdulmuttalib ve Haşimoğulları'na, başka bir rivayete göre, ise, İslam'ın ve Müslümanların acil ihtiyaçlarına vakfetmiştir. İslam'da ilk vakfın bu olduğu kabul edilir.
Hz. Ömer, çok sevdiği bir araziyi vakfedişini şöyle anlatır; "Allah'ın elçisine; Hayber topraklarının taksimi sonucu, ömrümde sahip olmadığım güzel ve değerli bir arazi bana isabet etti, bu konuda ne buyuruyorsunuz?'' dedim. Hz Peygamberde; ''İstersen malın mülkiyetini elinde tut, semere ve gelirini ise yoksullara tasadduk et" buyurdu. Hz. Ömer, arazisini; satılmamak, bağışlanmamak ve mirasla da geçmemek üzere, yoksullara, yakın hısımlara, miskinlere, yolda kalmışlara, Allah yolunda savaşanlara ve azatlık anlaşması yapan kölelere vakfetti.
Mütevellinin de bundan örfe göre yiyebileceğini şart koştu. Bu konuda bir vakıfnâme düzenleyerek kızı Hafsa'ya, teslim etti.
Halid bin Velid'in zırhını ve savaş atlarını vakfetmesi,
Hz. Ali'nin Yenbu'daki bir arazisini ve çeşmesini vakfetmesi ve Hz. Osman'ın susuzluk çekildiği bir sırada, Medineli bir Yahudi'den Rume kuyusunu satın alıp, suyunu ebedi olarak topluma bağışlaması bunlar arasında sayılabilir. Cabir bin Abdillah'tan şöyle dediği nakledilmiştir;
"Ben Mekkeli ve Medineli Müslümanlardan mal ve mülk sahibi olup da, vakıf yapmamış bir kimse bilmiyorum."
Emeviler zamanında vakıflar çok genişledi:
Hatta bu dönemde bir takım yeni teşebbüslerde bulunuldu. Nitekim Emevi Halifesinden Velid b. Abdülmelik, Şam'daki Ümeyye Camii için ilk defa köy ve mezraları gelir getiren birer kaynak olarak vakfetti.
Abbasiler döneminde ise, vakıfların teşkilatlandığını görmekteyiz. Çünkü bu dönemde ''Vakıf Nezareti'' adında bütün vakıfları kontrol eden, onların nizama bağlanmasını sağlayan bir teşkilat kuruldu.
Abbasi devletinin gücünün azalması ve Türklerin İslam dünyasında ön plan çıkması ile İslam medeniyet ve müessesleri Türkler eliyle devam ettirilmeye başladı. Büyük Selçuklu Devletinin kurulması ile İslam vakıf mües-seslerinin bir kat daha arttığı görülür.
Osmanlı devleti ise, Anadolu Selçuklu Devleti onun mirası üzerinde ve onun bir devamı şeklinde teşekkül ettiği için müessese bakımında şanlıdır.
Bu sebepler onlar hem var oldukları bölgenin zenginlerinden hem de diğer Türk-İslam devletlerinin tecrübelerinden faydalanarak ileri bir medeniyet oluşturmuşlardır.
Osmanlı devletinin gelişmesi ve genişlemesi oranında vakıflarda arttı.
Bunlar; Mescidler, Türbeler, ribatlar, tekkeler, medresler, mektepler, kütüphaneler, köprüler, sulama kanalları, hastaneler, kervansaraylar, hamamlar.
Orhan Gazi'den başlayarak Osmanlı padişahları, sultanları, vezirleri, emirleri, zengin tebaa, pek çok vakıf yaptılar. Konunun fazla uzamaması için bunlara temas etmiyoruz.
