Gülen şehid Ebu Akil...
Yemame Harbi, Hazret-i Ebubekir (radıyallahü anh) devrinde, 633'te, yalancı peygamber Müseyleme'tül-Kezzab ordusuna karşı yapılmıştır...
MÜSEYLEME ÖLDÜRÜLDÜ...
Müseyleme'tül-Kezzab, peygamber olduğunu ileri sürerek, büyük fitne çıkarmıştı. Halid bin Velid komutasındaki İslam ordusu, bu alçak fitnecinin üzerine sevk edilmişti.
Harbin başında İslam ordusu daha önce gönderilen İkrime ve Şurahbil ordusu gibi geriledi.
Hatta Beni Hanife kabilesinin mürtedleri, Halid bin Velid'in çadırına girip yağma yapmaya başlamışlardı.
Bu sırada İslam askeri geri dönüp şiddetli bir hücum ile Müseyleme'tül-Kezzab'ın ordusunu bozdu. Yine bu sırada Hazreti Vahşi; Hazreti Hamza'yı şehid ettiği mızrak ile Müseyleme'tül-Kezzab'ı öldürdü.
Bu savaşta Müseyleme'tül-Kezzab'ın kırk bin kişilik ordusundan yirmi bini öldürülmüş, fakat Müslümanlardan da iki binden ziyade şehid verilmişti.
Bunun üç yüz altmışı muhacirden, kırk kadarı da ensardan ve kalanı da tabiinden idi.
Şehid olanların içerisinde yetmişten ziyade hafız vardı.
Yemame Savaşı, bütün şiddeti ile devam ediyordu...
Yalancı peygamber olan Müseyleme için Müslüman sahabiler şanlı hücumlarını başlatmışlardı. Onların içinde ensardan bir genç vardı. Daha taze idi, çiçeği burnunda olan bir gençti. Adı; Ebu Akil idi.
Abdullah ibn-i Ömer (radıyallahü anh) anlatıyor;
Ebu Akil'i devamlı kontrol ediyordum, bir ara kafir darbesi ile yere yıkıldı. Kan kaybediyordu. Çadırıma götürdüm, kanını sildim. Sanki ölmüş gibiydi.
Bu ara tekrar hücuma geçildi. ''Ey ensar gösterin yiğitliğinizi'' nidası Ebu Akil'in kulağına gelince hemen yerinden fırladı ve gözden kayboldu.
Onu araya araya buldum gördüm ki, kollarını bile kaybetmiş ve yere yuvarlanmıştı. Ölmek üzere idi.
Fakat dudakları ile bir şeyler söylemek istiyordu.
Kulağımı ağzına iyice dayadım ve;
''Ey Ebu Akil ne diyorsun?'' dedim.
Ebu Akil kendisini topladı ve şöyle dedi;
''Zafer hangi tarafın?'' Ben; ''Müjde, Müslümanlar kazandı'' dedim.
Baktım ki, Ebu Akil gülüyor. Güldü ve bu tebessüm ile ruhunu teslim ederek, şahadet şerbetini içti...
***
Bayezid-i Bistami:
Bayezid-i Bistami hazretleri; Aşk-ı ilahide o kadar ileri ve ibadette o derece yüksekte idi ki, namaz kılarken Allah korkusundan göğüs kemikleri gıcırdar, yanında bulunanlar bunu işitirlerdi.
Son derece alim, fadıl ve edib idi. Şiirleri meşhurdur.
Bayezid-i Bistami devamlı; ''Allah!.. Allah!..'' derdi.
Vefatı anında da yine; ''Allah!.. Allah!..'' diyordu.
Bir ara şöyle dua etti:
''Ya Rabbi! Senin için yaptığım bütün ibadet, taat ve zikirleri hep gaflet ile yaptım. Şimdi can veriyorum. Gaflet hali devam ediyor. Allah'ım! Bana huzur ve zikir halini ihsan eyle!..''
Bizim için ne getirdin?
Bundan sonra, zikir ve huzur hali içinde ruhunu teslim etti. Vefatı, 875 senesinde Mayıs ayına rastlar.
Kabri, İran'ın Bistam şehrindedir.
Sultan-ül-Arifin Bayezid-i Bistami vefat ettikten sonra, büyüklerden biri kendisini rüyada görüp; ''Allah'ü Te'ala sana ne muamele eyledi?'' diye sordu.
Buyurdu ki;
''Beni toprağa koydukları zaman bir nidâ geldi.
''Ey Bayezid! Bizim için ne getirdin?'' diyordu.
Ya Rabbi! Sana layık hiçbir iyi amel yapamadım. Huzuruna layık hiçbir şey getiremedim, ama şirk de getirmedim, '' dedim.
Bayezid-i Bistami vefat ederken, kendisini sevenlerden Ebu Musa ismindeki zat, yanında bulunamamıştı.
Fakat o gece bir rüya gördü. Arş'ı, başı üzerine alıp taşıyordu. Çok hayret edip, hikmetini anlıyamadı ve bunu Bayezid-i Bistami'ye sormak için yola düştü. Yolda, Bayezid-i Bistami'nin vefat ettiğini haber aldı. Bistam'a geldiğinde fevkalade bir kalabalık gördü.
Tabutunu taşımakla şereflenmek için yaklaşmaya çalıştı. Fakat yanaşıp da tabutu taşımak mümkün olmuyordu.
Gördüğün rüyanın tabiridir.
Ebu Musa, bundan sonra olanları şöyle anlatıyor;
''Gördüğüm rüyayı unutmuş vaziyette, hazret-i Bayezid'in tabutunu taşımakla şereflenmek istiyordum.
Bu mümkün olmayınca tabutu taşıyanlar arasından meşakkatle, sıkıntı ile geçip tabutun altına girdim ve başımı tabuta dayayıp öylece gidiyordum.
Birden tabutun içinden bana şöyle hitab ettiğini duydum:
''Ey Ebu Masa! İşte şu bulunduğun hal akşamki gördüğün rüyanın tabiridir.''
