150 Bin Türkmen Yuvalarını Terketti...
Bir Şair, şiirinde şöyle der;
''Gecelerin sıkıcılığı olmasaydı, gecenin karanlığında o güzel kuş yuvasını terkedermiydi''
Evet; Türkmen kardeşlerimiz çaresiz, yuvalarını terkediyorlar.
Işid'in ele geçirdiği Telafer'deki 200 bin Türkmen'den
150 bini canlarının derdine düştü. Çölün o kızgın güneşi altında aç ve susuz, çaresiz kalan Türkmenler, Kürtlerinde yoğun yaşadığı Sincar kasabasına sığınıyorlar.
Işid, ayrıca tarihi Türk kalesinide kontürolleri altına aldıklarının haberi gelmekte. Dünyanın hertarafına giden Kızılayımız, Türkmenlere neden ulaşamıyor, anlamış değilim.
KERKÜK PEŞMERGENİN KONTROLÜNDE KALACAK:
Irak Ulusal Güvenlik Danışmanı Falih Feyyaz, Bağdat yönetiminin Kürdistan yönetimi ile Peşmergen'in denetim sağladığı tüm alanlarda kalıcı olması konusunda Peşmerge'nin yasal bir güç olduğu ve Irak savunma cephesinin bir bileşeni olduğu vurgulandı.
Türkmenler, ömür boyu Ankaraya sadık kaldılar, cefa çektiler, öldürüldüler, cenazeleri araba arkasında sürüklendi, çok şiddete maruz kaldıkları halde onlar hep TÜRKÜZ, TÜRK OLARAK kalacağız dediler.
Ancak, Türkiyeyi idare edenler, bu nidalarını bir türlü duymadılar, duymakta istemiyorlar.
İsrail'in üç kayıp vatandaşına karşılık İsrail hükumeti, binlerce Filistinliyi tutukladı ve tutuklamaya da devam ediyor.
İsrail hükümeti, bir esir onbaşısı için önce yaktı yıktı daha sonra binlerce Filistinliyi bıraktı..
Bizim kafalarımızı hep Avrupalılarla yıkadılar.
Aman Avrupalı dostlarımız, gücenir, aman Avrupalı müttefiklerimiz, bizi AB'ye almaz...
İçimden isyan ediyorum, artık.
Bunların birliği; taa...C...D'ne batsın. Bu kadar alenen Türk düşmanlarına karşı bir tavır bile alınmıyor.
Güpe gündüz, İsrailin Başkonsolosluğu kaçırılmış olsaydı Avrupalılar ne yapardı?
İsrail, nasıl bir intikam alırdı diye düşünüyorum. Amerikan filosu çoktan peşlerine düşmezmiydi..
Ama kaçırılan Türk, evinden toprağından göçen Türk olunca kınıyoruz, derler, kameranın karşısında birde tebessüm ederler ve giderler..
İşte bunlar Avrupalı müttefik ve dostlarımız.
***
Misak-ı Milli:
İstiklal Harbi yıllarında toplanan son Osmanlı Mebuslar Meclisi'nin aldığı kararlar, ''Ahd-i Milli'' ve ''Misak-ı Milli'' adı altında altı maddeden meydana gelir.
Meclis, 28 Ocak 1920'de toplandı. Osmanlı Sultanı Vahideddin Han, rahatsız olduğundan, Meclisin açış konuşmasını İçişleri Bakanı Damad Şerif Paşa okudu. ''Felah-ı Vatan'' yani; vatanın kurtuluşu istendi. Mecliste, Erzurum Mebusu Celaleddin Arif Beyin başkanlık ettiği Felah-ı Vatan grubundaki milletvekillerince, Misak-ı Milli hazırlandı.
Erzurum ve Sivas kongrelerindeki beyannameler kabul edildi. Milli Kurtuluş Proğramı hazırlandı ve milli hudutlarımız tespit edilerek, hukuk ve siyaset anlayışı esaslarına göre ortaya kondu.
Altı madde halinde yazılıp, oybirliği ve heyecanla kabul edilen Misak-ı Millinin girişinde şöyle deniliyordu:
''Osmanlı Mebuslar Meclisi üyeleri, yapılacak fedakarlığın en son mertebesine göre hazırlanan aşağıdaki esaslarla, devletimizin istiklalini ve milletimizin sulh ve sükuna kavuşabilmesi, bunlar gerçekleşmeden Osmanlı saltanatı ve cemiyetinin varlığı ile devamının imkansızlığını, hep birlikte kabul ve tasdik etmişlerdir.''
Misak-ı Millinin altı maddesinden birinci maddesi:
1. Arapça konuşan ancak, 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi'ne göre; düşman işgali altında kalan bölge halkının durumu, bunların hür olarak verecekleri oylara göre belirlenmelidir.
Mütareke çizgisinin içinde ve dışında kalan bu yerlerin İslam ve soyca bir olan Osmanlı çokluğunun oturduğu bölgelerin hepsi, hüküm ve fiil bakımından, Anayurttan hiçbir sebeple ayrılmaz bir bütündür.
Bu maddeye göre; Irak kuzeyindeki Musul-Süleymaniye-Erbil ve Kerkük bölgeleri Türkleriyle Suriye kuzeyindeki Rakka-Halep-Antalya ve İskenderun-Hatay kesimlerindeki Türklerin Anayurttan koparılamayacağını belirtiyor.
Kıbrıs Adası, Devletler Hukuku bakımından Türkiye'ye ait olduğundan, 1914 sonunda İngiltere'nin tek taraflı ilhakı, hükümsüz sayılıyordu.
Türk Milli Mücadelesinin ana proğramını, hem de Türkiye'nin milli ve etnik hudutlarını belirten bu
Misak-ı Milli; 28 Ocak 1920 Çarşamba günü kabul edilip, 17 Şubat 1920'de gazete ve ajanslar yoluyla bütün dünyaya ilan edildi.
Kaynak: Türk Tarihi...
