28 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
8°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Son Nefes Endişesi ve Ölüm...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

 

İnsan, kainat manzumesine ibret nazarı ile baktığında, hayatta en çok alakadar olması gereken hususun, ''ölüm'' gerçeği olduğunu idrâk eder.

!!Yeryüzünde bulunan her şey fanidir…'' 

(Rahman; 26)

''Her can, ölümü tadacaktır.'' (Enbiya; 35)

 Ne tuhaftır ki insan, bir iki günlük misafir olarak bulunduğu bu dünyada kendini aldatır. 

Her gün cenaze sahnelerini seyrettiği halde, ölümü kendine uzak görür. Kendisini, kaybetmesi her an muhtemel olan fani emanetlerin mutlak sahibi zanneder. Halbuki insan, ruhuna cesed giydirilerek bir kapıdan dünyaya dahil edildiğinde, artık o bir ölüm yolcusu demektir. 

O yolun hazırlık mekanına girmiştir de bunu hiç hatırına getirmez. Bir gün gelir, ruh cesedden ayrılır. Ahiret kapısı olan kabirde diğer bir büyük yolculuğa uğurlanır. 

Allah Te'ala buyurur:

''Kime uzun ömür verirsek, Biz onun gelişmesini tersine çeviririz. Hiç bu manzarayı düşünmüyorlar mı? Bu ibretli yolculuğu idrak etmiyorlar mı?'' (Yasin; 68)

İnsanoğlu için dünya hayatının esas gayesi, Allah'ın razı olduğu bir kulluk hayatı yaşamak suretiyle ahiret saadetini elde edebilmektir. 

Allah Rasûlü (sallâllâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur:

''Akıllı kimse, nefsinin heva ve hevesine uymayan ve ölümden sonrası için hazırlık yapandır…'' (Tirmizi)

Merhum Necip Fazıl, bunu ne güzel ifadelendirir:

''Hasis sarraf, kendine bir başka kese diktir;

 Mezarda geçer akça neyse onu biriktir!..

 Hayat, bir bardağı dolduran damlalar gibidir. Bardaktaki suyun berraklığı ise, damlaların berraklığına bağlıdır. 

Bardağı dolduran son damla, son nefestir.''

Hadis-i şerifte buyrulur:

''Kimin hayatta söylediği en son sözü olursa, cennete girer.'' (Ebu Davud)

Yani; kalbindeki lüzumsuz heva, heves ve nefsani arzu ilahlarını yok ederek gönlünü Allah ile doldurur ve son anına kadar bu minval üzere ruhani bir hayat yaşarsa, imanla göçüp cennete nail olması umulur. Zira farklı bir hayat yaşayan kimsenin son nefeste, ''La ilahe illallah'' diyebilmesi çok zordur. Nitekim Allah Rasulü; 

''Kişi yaşadığı hal üzere ölür ve öldüğü hal üzere haşrolunur.'' buyurmuşlardır. (Müslim)

Son nefes; buğusuz, berrak bir ayna gibidir, İnsanoğlu. Kendisini en net olarak son nefesinde tanır. Hayatın muhasebesi, kalbinin ve gözünün önünde sergilenir. 

Bu sebeple insanoğlu için ölüm anından daha ibretli bir manzara yoktur.

Hazret-i Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurur:

''Kabir, amellere göre ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.'' (Tirmizi)

Güzel bir kul olarak bu fani aleme veda edebilmek ve kabrimizin cennet bahçelerinden bir bahçe olabilmesi için, sayılı nefesleri son nefese iyi hazırlamak zaruridir. Yani mes'ud bir ahiret hayatı için; amel-i sâlihlerle müzeyyen, feyizli ve istikamet üzere bir dünya hayatı elzemdir. 

Zira Cenab-ı Hak:

''Sana yakin, ölüm gelinceye kadar Rabbine kulluk et!'' (el-Hicr, 99) buyurmaktadır.

Ömrünü bu şekilde Allah ve Rasulü'nün aşkıyla geçiren ve bu istikamette amel-i salihlerle süsleyen has kullar, Allah'ın lutfuyla son demlerinde kelime-i şehadetin manevi huzuruyla göçerler. 

Bunun aksine, toprak üstünde fani, izafİ ve nefsani cazibelerin aldatmacalarına kanan ve bu suretle ruhani vasıflarını zaafa uğratan bedbahtlar da, ekseriyetle, yaşantılarına uygun bir şekilde ölüp, toprak altında da hüsran ve zillete duçar olurlar.

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), biz ümmetini ikaz sadedinde;

''Ölüp de pişmanlık duymayacak hiçbir kimse yoktur.'' buyurmuştu.

''O pişmanlık nedir ya Rasulallah?'' diye soruldu. Efendimiz:

''Ölen, muhsin ''ihsan sahibi, salih'' bir kişi ise, bu halini daha fazla artıramamış olduğuna; şayet kötü bir kişi ise, kötülükten vazgeçerek halini ıslah etmediğine pişman olacaktır.'' cevabını verdiler. (Tirmizi) 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *