Bunca Ayrılık Yetmedimi Ya Bilal....
O, Efendimize aşıktı. Canını çok acıttılar, ama yinede o sevgi karşısında hissetmedi bile.
Yeterki sevsin...sevgiler, ateşi bile södürür.
O, Efendimiz'in müezziniydi. Son ezanını okuyordu.
Hz. Bilal'in göz yaşartan peygamber sevgisi
Halk o kadar coşmuştu ki, Efendimizi yaşıyor sandılar. O günden beri dünyada bir daha böyle bir ezan okunmadı.
Bilal Habeşi de başka ezan okumadı.
Bilal Habeşi, ilk iman eden sahabilerdendi.
Müslüman olmadan önce Mekke'de müşriklerin ileri gelenlerinden Ümeyye bin Halef'in kölesi idi.
Allah Resulü, Kabe'yi putlardan temizledikten sonra Hz. Ebu Bekir'in vesileliği ile Müslüman olan Efendimiz'in müezzini Bilal, burada ezan okuyarak, ortalığı tevhid nameleriyle coşturmuştu.
Efendimiz'in vefatı üzerine, ona karşı büyük bir sevgi duyan Hz. Bilal, Medine'de kalmaya dayanamayıp, ayrılmak zorunda kalmıştı. Hz. Ebu Bekir, Bilal'e yanında kalması için ısrar ettiği halde, Bilal ona şöyle demişti;
''Eğer sen beni Allah için azat ettinse, bırak istediğim yere gideyim, yok kendi nefsin için azat ettinse beni yanında alıkoy!''
Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir ona istediği yere gidebileceğini söylemişti. O da Şam dolaylarına gitti.
Hz. Ömer, hicri onaltıncı yılda Suriye ve Filistin'e gittiği zaman, Bilal onu karşılamaya çıkarak Şamın Cabiye'ye mıntıkasına gelmişti.
Sonra halife ile beraber Kudüs'e giderek, bu kutsal şehrin teslimi sırasında bulunmuş ve Hz. Ömer ile birlikte Kudüs'e girmişti. Hz. Ömer, burada, Resulullah'ın vefatından beri ezan okumayan Bilal'den ezan okumasını rica etmiş, Hz. Bilal de halifenin ısrarına dayanamayarak ezan okumuştu.
Hz. Bilal ezanı okumaya başlar başlamaz, Hz. Ömer ve diğer sahabiler, Resulullah dönemini hatırlayarak, gözlerinin önüne, geçmiş günleri getirip hüngür hüngür ağlamaya başladılar.
Bilal'in ezanını dinleyenlerin hepsi, kendilerinden geçmişlerdi.
Hz. Bilal, bir gece rüyasında Resulullah Efendimiz'i gördü. Peygamberimiz kendisine adeta sitem ettiler; ''Bunca ayrılık yetmedi mi, Ya Bilal? Hala kabrimi ziyaret etmeyecek misin?''
Zavallı yüreği, duracak hale geldi. Heyecan ve ter içinde uyandı. Hemen hazırlığa başladı.
Şafak sökerken, ince, uzun ve garip deveciğiyle; mübarek Medine yollarına düştü. Biricik Efendisi'ne yaklaştıkça havayı kokluyor, taşları toprakları okşuyor ve gözyaşı döküyordu.
Issız çölleri yara yara Medine'ye ulaştı.
O'na rastlayanlar, selam veriyorlardı. Sonra da yanındakilere diyorlardı ki;
''İşte Bilal, Bilal Habeşi, işte Hazreti Peygamberin müezzini. O'nun gibi ezan okuyan, bu dünyaya gelmemiştir.
Fakat o, hiçbirini duymuyor, görmüyordu.
Sanki çok kuvvetli bir mıknatıs, onu kendisine çekiyordu. Peygamber Efendimiz'in mübarek kabrine doğru ilerledi. Yüce makama erişirken Kur'an-ı Kerim okudu.
En sonunda sevgilisinin kabrinin yanında bayılarak yıkıldı. Ayıldığı zaman, başucunda, sevgilisinin sevgili torunları Hasan ve Hüseyin Hazretleri; saçlarını okşuyorlardı. Sanki dünyalar onun oldu. Sarıldılar, kucaklaştılar, ağlaştılar; ''Yavrularım! Ne kadar da dedeniz Hz. Resulullah gibi kokuyorsunuz!'' dedi.
Hz. Hasan sordu; ''Dedemiz seni de çok severdi. Acaba O'nun hatırı için, bir şey istesek yapar mısın?''
Bilal çok şaşırdı; ''Bu nasıl söz? Bu kölenizden ne emredersiniz, yerine getiririm!''.
''Senden, bir defa da olsa ezan dinlemek istiyoruz. Ricamız sadece buydu.'' dedi.
Ertesi sabah Bilal Habeşi, son ezanını Mescid-i Nebevi'de okudu. Yanık ve hasret dolu sesiyle; ''Allah'u Ekber! Allah'u Ekber!'' dediği zaman bütün Medine halkı ayağa kalktı.
''Eşhedu en la ilahe illallah! Eşhedü enne Muhammeden Resulullah'' deyince kadın-erkek, genç-ihtiyar, çoluk-çocuk, hatta yataklarındaki hastalar bile, sokaklara döküldüler.
Mescid-i Nebevi'ye koştular. Halk o kadar coştu ki, Efendimizi yaşıyor sandılar.
O günden beri dünyada, bir daha böyle bir ezan okunmadı. Bilal Habeşi Hazretleri de başka ezan okumadı.
Onlar, böylesine Efendimizin aşığı kimselerdi.
Onu canlarından öte seviyor, aziz hatırasına sahip çıkıyor, hayatlarının her karesinde onun getirdiği prensipleri yaşıyorlardı. Ya biz!?
Salatü Selam üzerine olsun...
