Eski Bayramlarımız...
Güneşin doğmasına saatler önce kalkardık. Babamızın almış olduğu çabut pantolon ve karalastik ayakkıbısnı giyip, camiye gitmek için yola koyulurduk. Neşeli neşeli camiye girer, imam efendiyi dinlerdik.
Bayram namazı kılındıktan sonra, büyüklerin ellerini öperdik.
Para yoktu. Yuvarlak alaca ve renkli şekerler alırdık.
O şekerler, bizi çok mutlu ederdi. Sonra köyümüzün yaşlılarının elini öpmek için evlerinin önüne giderdik.
Daha sonra tefleri ve salıncak urganını kaptığımız gibi ulu ceviz ağaçlarına gider ve slıncağımızı kurardık.
Karşılıklı maniler, yöresel türkğlerle sallanır eğlenirdik.
Ya Şimdiki geçliğimiz:
''Altında son model otomobili, marka taşıyan elbiseleri, banka kartları v.s bizim ceviz ağacında sallanarak tattığımız mutluluğu asla tadamıyorlar.''
O Zamanki Aşk Sevda Bir Başkaydı:
Sevdiğin kızın yüzüne baksan, elma gibi kızarırdı. Utangaçtılar ve çok itaatkarlardı. Büyüklere hizmet vermekten büyük haz duyarlardı.
Büyüklerin karşısında yüksek sesle konuşamazlardı.
Aza kanatkarlardı. En büyük ceyizi;
''Bir kat yün yatak, birkaç dokuma kilim, birkaç kızın kendi elleri ile hazırladığı işlemelerden ibaretti. Ancak, onlar çok muluydular. Bir ömür boyu hayat kurarlardı. Onlarda annelik sevgisi, annelik ruhu vardı. Saygılıydılar, büyüklere karşı utangaçlardı.
YA ŞİMDİKİLER;
Zenginler; otomobil, ev, takılar ve A'dan Z'ye evinde eksiği olmaz. Üç dört milyarlık gelinlikler giyerler...Vs. Ama asla mutlu olamıyorlar. Bir elinde sigara, bir elinde son model telefon...Yine mutlu değil.
Eskilerde evimizdeki radyo'yu dinlemek bizi mutlu ederdi.
Şimdi Plazma Tv.ler, çeşitli kanallar, internet ve daha nice teknik gelişimler bizi mutlu edemiyor...
Geçlik, gün ve gün bunalıma doğru gidiyor.
Başı ağrısa Pskoloğa gidiyorlar. Acaba diyorum bu kadar güzel yaşantıdan sonra bu insanları bunalıma iten şey nedir...?
Eskiden giyinip sokağa çıktığımızda dünyanın en mutlu insanı olurduk.
Bugün artık bayramlar; ''imkanı olamayıp, güneye veya yazlıklara gidemeyenler için sıkıntılı tatil günleri oldu.''
Ziyaret için evlere ne gelen var nede giden.
Adet yerini bulsun diye gelenlerinde ne gözlerinde pırıltı, ne içlerinde heyecan, ne de bayramın çoşkusu görülmüyor.
Telefon ediyor; ''Baba bayramın mübarek olsun ...''
Birçok evlatda var ki, babasını veya annesini huzur evine atmış, bayramdan bayrama yarım saat ziyaret eder. O yaşlı ve kaderine terkedilmiş anne babanın yanında on dakika fazla oturmak için hanımının gözlerine bakar.
O evlatlarıla konuştuğun zaman sana akıl bile verirler. Peygamber Efendimiz; ''Yaşlılara merhametli olun'' buyuruyor.
Aniden gelen birgün, bakarsın ki sende yaşlanmışsın, eyvah noldu banada dizlerim tutmuyor, gözlerim görmüyor.. Ama iş, işten geçmiştir. Yaşlılığın çaresi olsaydı, zenginler bütün servetini harcardı.
Kainatın efendisi, boşuna mı demiş;
''DÜNYA BOŞ ve LÜZUMSUZ ŞEYLERLE İNSANI OYALIYOR.''
Eskiden postacılar, bayram tebrikleri getirirdi.
Telefon icat oldu, bayram tebrikleride gelmez oldu..
Oğlun veya sevdiklerin telefon ediyor; ''BABA, ANNE BAYRAMIN MÜBAREK OLSUN..
GELEMİYORUZ.''
EVLADININ SESİNİ DUYAN BABA VEYA ANNE İÇİN ODA YETERLİDİR...
***
Bende okuyucularımın bayramını tebrik ediyor, herşeyin gönlünüzce olmasını diliyorum...
