29 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
8°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Türk Edebiyatı Tarihi Gelişmesi...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

 

Türkler, islamiyetle VIII. yüzyıldan itibaren Maveraünnehir'de karşılaştılar. 

Ruh, töre ve tabiatlarına uygun, hayatlarına yabancı olmayan bu dini kolayca benimsediler. islâmiyette, önceki değerlerinin daha gelişmiş şeklini buldular. 

Güzel sanatların çeşitli dallarında eski kültürleri ile islam'ı birleştirdiler.

Türklerin, islam medeniyeti içine girmeden, kendilerine has bir edebiyatları vardı. 

Türkler, islamiyet dairesine bu edebiyat zenginliğiyle birlikte geldiler. Arap ve Fars Edebiyatını tanıdılar. 

Bir hazırlık devresinden sonra girdikleri bu yeni kültür ve medeniyet dairesi içinde eserler vermeye başladılar. 

Bu eserleri verirken pek çok kelime ve terim yeni girdikleri kültür dairesinin dillerinden aldılar.

Arap ve Fars edebiyatının kurumlaşmış gelenekleri Türk edebiyatı geleneklerinden çok ayrı ve çekiciydi.Türk aydını çok işlenmiş ve olgunlaşmış Fars edebiyatı karşısında nasıl bir tavır aldı. 

İlk örnekler tam olarak elimizde değildir. Ancak şiirde eski nazım şekilleri ve önceden işlenilen konular yanında, yeni nazım şekillerini kullandılar ve yeni konulara yöneldiler. 

Hece ölçüsü yanında aruz vezni ile de şiirler yazdılar. Sagu ve koşuk gibi nazım şekillerinden başka kaside, mesnevî, gazel tarzında şiirler kaleme aldılar.

Türkler bunları yaparken doğrudan doğruya Arap edebiyatını değil, kendilerinden önce islam medeniyeti içine giren Farsların edebiyatını örnek aldılar. Ortaya konan eserlere, başta Kur'an olmak üzere, hadisler, siyer, eski mitolojiler, tarih, menkıbeler ve sosyal hayat geniş ölçüde girer. 

Türk edebiyatı da zamanla ortak islâm edebiyatının önemli bir parçası oldu.

XI. ve XII. Yüzyılda Türk toplumu içinde Arapça ve Farsçayı bilen yeni bir aydın zümre doğdu. Bunlar, öğrendikleri Arapça ve Farsçanın yanında, bu dillerde meydana getirilmiş edebiyatın da etkisinde kaldılar. Bu yüzyıllarda Fars şiirine heveslenen Türk asıllı şairler Farsça eserler yazma arzusuna düştüler ve örnekler verdiler. 

Farsçayı edebiyat dili olarak benimsediler. 

Türk hanedanlarının saraylarında edebiyat dili Farsça oldu. Samanoğullarının, Gaznelilerin, Büyük Selçukluların zamanında Türk aydınları arasında Farsça edebiyat dili olarak benimsendi. Farsça yazanlar takdir gördü. 

Türkçe, olgun örnekler verecek teşvikten mahrum kaldı. Bu dönemde ortaya konulan Türkçe eserlerde ilim ve din alanında Arapça, edebiyat alanında da Farsça kelimelerin kullanılması giderek yaygınlaştı. Hece vezninin yerini aruz vezni almaya başladı. Eski Türk nazım şekilleri yanında mesnevî ve gazel gibi yeni nazım şekilleri de kullanıldı.

Bu durum daha çok Farsçanın yoğun olarak kullanıldığı Türk siyasi hakimiyeti altındaki bölgelerde görüldü. Halkı Türk olan bölgelerde ise, Türkçe ile eser verme daha XI. yüzyıldan itibaren başladı. 

Bu yüzyıllarda meydana getirilmiş eserler daha çok öğüt verici nitelikteki şiirlerdir. 

Bu tür eserlerin başında devlet yönetimi ile ilgili olarak 1070 yılında Yusuf Has Hacib'in yazdığı Kutadgu Bilig görülür. Onu XII. Yüzyılda Edip Ahmet Yüknekî'nin Atabetü'l-Hakâyık'ı takip eder. Kutadgu Bilig ve Atebetü'l-Hakayık aruz vezni ile yazılmaları, Arapça ve Farsça kelimeleri bünyesinde almaları ve muhtelif islâmî unsurları taşımalarına rağmen iran şiirinin tam hakimiyetini taşımazlar. Hatta nazım şekli olarak bile tam benzerlik göstermezler. Atabetü'l-Hakayık baştan sona dörtlüklerle yazılmıştır. Ahmet Yesevi de hikmet tarzında yazdığı şiirlerde bu nazım şeklini kullanmıştır. 

Bu hikmetlerde islam inanç ve ahlakı ile birlikte tasavvuf duygusu da işlenmiştir.Hikmet tarzı gelenek hâlinde Ahmet Yesevi'den sonra da devam etmiştir. Kaşgarlı Mahmud'un Türk boyları arasından derlediği ve Divanü Lugat-it Türk isimli eserine aldığı dil ve şiir örnekleri Türk şiirinin kendi geleneklerini sürdürdüğünü gösterir.

Türkler XI. yüzyılın ikinci yarısından sonra Anadolu'da Anadolu Selçukluları ile kesintisiz bir hakimiyet kurmuştur. 

Anadolu'da ilk Türkçe şiir örnekleridir. 

Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin eserleri böyledir. 

Baştan sona Türkçe ile yazılmış ilk şiirleri Mevlana'nın oğlu Sultan Veled'e aittir.

XIII. ve XIV. yüzyılın siyasi ve sosyal durumu bir hayli karışıktır. XIII. yüzyılın başlarında Anadolu Selçuklu devleti eski gücünü kaybetmeye başlamıştı. 

XIII. yüzyılın en önemli kültür merkezi Konya'dır: Sadreddin-i Konevi, Mevlana Celaledin-i Rumi bu merkezin önde gelen isimleridir. 

Moğol istilası sonucunda meydana gelen karışıklık ve belirsizlik Anadolu'da bir iman ve kültür buhranı doğurdu. Fakat Mevlana ve Yunus gibi şahsiyetler, bu buhranın derinleşmesini önlediler. 

Türkler arasında islâmiyet'in yaygınlaşmasında tasavvufun büyük rolü vardır. 

Nitekim Anadolu'nun Türk ve islam ülkesi olmasını sağlayanlar arasına Ahmet Yesevi'nin Anadolu'ya gönderdiği dervişleri mühim bir yer tutar. 


 

 

 

 

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *