SUFİLİĞİN TARİFİ...
Gerçek sufi, Allah sevgisi ile safi olmuş, huzur bulmuş kimsedir. Sufiliğin iç yüzü ilahi aşk, dış yüzü, güzel ahlaktır.
Arifler sufiliği kısaca böyle tarif etmişlerdir.
Bunlardan başkası boştur.
Adını bildiğimiz ya da bilmediğimiz birçok ilim dalı var. Bunların her biri konusuna göre kıymet ve önem taşıyor.
İlimlerin konuları, aynı zamanda hedeflerini de gösterir. Şunu söylemek mümkün:
Bir ilim veya sanat, insanla ve insan hayatıyla ne kadar ilgiliyse o derece kıymetli ve önemlidir.
Hiç şüphesiz, kendi nefsini ve Yüce Rabbi'ni öğreten ilimdir.
İnsanın yaradılış gayesi de bu ilimle öğrenilir.
Bu özelliği sebebiyle o, ebedi kurtuluş vesilesidir. Tefekkür nazarıyla bakılırsa anlaşılır ki, bütün gökler, yerler ve içindekiler bu ilmi öğretmek için yaratılmıştır. Bütün peygamberlerin, alimlerin, hikmet sahiplerinin öğrettiği ilim de temelde budur.
Ona kısaca; "marifetullah" denir.
Marifetullah; Yüce Allah'ı tanımaktır. Bu tanıma, sırf iman etmekten öte bir iştir.
O, gerçek bir ilim ve irfandır. Bu ilmin birinci basamağı nefsini tanımaktır.
Gerçek manada nefsini tanıyan Rabbini de tanır.
Diğer bir açıdan bakıldığında, bir ilim insanı kendi özünden ve Rabbi'nden uzaklaştırıyorsa, dünyası kadar ahiretine de fayda vermiyorsa, bütün hizmeti mide ve şehvete yönelik ise, ona hayırlı ilim denmez.
Sufilerin Görevi
Biliyoruz ki, insanın en kıymetli cevheri kalbidir.
İnsan terbiyesinde hedef nokta kalptir. Kalbin elde edeceği en büyük ilim marifetullah, en güzel sıfat ise, edep ve hayadır.
Bütün hayırlı ilimlerin hedefi budur.
Kalbin elde edeceği marifetullahın da, edep ve hayanın da yolu tezkiyedir.Tezkiye, manevi temizliktir. Yani kalbin ink‰r, şirk, nifak, isyan, gaflet gibi manevi kirlerden temizlenmesidir.
Bu temizlik, ilahi nur ve sevgi ile gerçekleşir.
Diğer bütün peygamberler gibi Hz. Peygamber Efendimiz de bu temizlik için gönderilmiştir.
(Al-i İmran; 184, Cuma; 2).
Kur'an'da, ebedi saadet bu temizliğe bağlanmıştır. Rasulullah Efendimiz'den sonra, kalbleri ilahi nur, sevgi ve manevi tasarrufla temizleme görevi, onun gerçek varislerine verilmiştir.
Hz. Peygamber'le insanlığa sunulan ilahi ilme, marifete, edep ve sevgiye varis olmak, Yüce Allah'ın bir lütfudur. Allah'u Te'ala o nimeti dilediklerine verir. Bu nimet; ilahi sevgidir, nurdur, feyizdir, edeptir, güzel ahlaktır.
Bütün bunlar kalplerin ilacıdır. Kalbinin huzurunu düşünen bir insan, ona midesi kadar önem vermezse, kalbi dertten, nefsi inlemekten kurtulmaz.
Kalp temizliğini ve nefis terbiyesini hedefleyen ilme ahlak ilmi denir. Tarih boyunca bu ilmin gerçek hakkını "SUFİ" ismiyle anılan kamil veliler vermiştir. Onlar, bu ilmi sadece açıklamakla kalmamış, aynı zamanda kendi nefislerinde tatbik etmişlerdir.
Ayrıca bir terbiye sistemi içinde insanlara da öğretmişlerdir. Bu terbiye sistemine kısaca tasavvuf denir.
Tasavvufun ana konusu, batıni fıkıhtır. Batıni fıkıh, insanın iç alemini oluşturan kalp, ruh, nefs ve diğer manevi cevherlerin temizlik, terbiye, terakki ve inkişaflarını hedefleyen manevi, nurani, kalbi bir ilimdir.
Zahiri fıkıh vücudumuzun dış azaları ile yapacağı ibadet ve vazifeleri inceleme konusu yaptığı gibi, tasavvuf da kalple ilgili ibadet ve ahl‰kları konu edinir. Bundaki hedef kalbin "ihsan" mertebesine ulaşmasıdır.
İhsan, kalbin gafletten uyanması ve manevi kirlerden arınması sonucu "yakin'e" ulaşmasıdır.
Yakin, kalbin Cenab-ı Hakk'ı görüyor gibi bir şuur ve hassasiyete sahip olmasıdır. Bu hal, her mü'min için bir hedeftir.
Herkes ona davet edilmiştir. Rasulullah Efendimiz'in işaret buyurduğu gibi din; iman, islam ve ihsandan oluşmaktadır (Buhari, Müslim).
Tasavvufta kalbin terbiyesi ve ihsan halini bulması üç safhada gerçekleştirilmektedir.
Birinci safha manevi kirlerden temizlik,
ikinci safha yüksek ahlaklarla güzellik,
üçüncü safha ilahi huzurda kabul ve Yüce Allah ile beraberliktir.
Bundan sonrası huzur makamıdır.
Arifler bu hali "kurbiyyet" olarak tarif ederler ve gerçek manada "SUFİ" kelimesini bu sıfatı elde etmiş kamil insan için kullanırlar. (Avarifü'l-Mearif)
Kur'an ve Sünnet'in hizmetçisi olan tasavvufun hedefe aldığı ilim budur.
Gerçek sufi, Allah sevgisi ile safi olmuş, huzur bulmuş kimsedir.
Sufiliğin iç yüzü ilahi aşk, dış yüzü güzel ahlaktır. Arifler sufiliği kısaca böyle tarif etmişlerdir.
Sufilik, Allah'a dost olma yoludur.
Büyük veli Hucviri, Keşfu'l-Mahcub adlı kitabında; "Eğer tasavvufu inkar edenler, sadece bu ismin Kur'an'da bulunmadığını ve onun için bu kelimeyi kabul etmediklerin söylüyorlarsa, buna bir şey denmez, bu olabilir.
Fakat, tasavvufun içerdiği mana ve ahlakı inkar ederlerse, o zaman Hz. Peygamber'in getirdiği dinin tamamını ve onun bütün güzel ahlaklarını inkar etmiş olurlar."
