Edeb Yahu...
Edeb, insanı utanılacak durumlardan koruyan sağlam bir irade ve vicdan duygusudur.
Edeb, kendini tanımakla başlar; haddini bilmekle devam eder. Nitekim irfana ermenin ilk şartı; ''kendini bilmektir.''
Bu yüzden eskiden, irfan mektebi sayılan dergahların giriş kapılarında; ''Edeb Ya Hu'' yazardı.
Çıkışta ise; insan nefsini varlık iddiasından arındırıp tevazu telkin eden ''Hiç'' levhası vardı.
Edebin Allah'a, nefse, insanlara ve tüm yaratılmışlara karşı olmak üzere muhtelif boyutları vardır.
Yaratan'a karşı edeb, Allah ile birliktelik şuuru demek olan ihsan duygusuyla kendini okumaktır.
Ahsen-i takvim sırrını anlamaktır.
Edebin bir koluda; kendini herkes gibi sıradan görmek, üstünlükte asla başkalarıyla yarışmamaktır.
İnsani ilişkilerle nefsani duyguları birbirine karıştırmamaktır.
Kabiliyet ve yetenekleriyle önce kendini gerçekleştirmek, sonra da aşmaktır.
Ardından ''Müteal'' olana ulaşmaktır.
İnsanlara karşı edeb de; her insanı Rahman mazharı bir gönül taşıyan varlık olarak görmektir. Eliyle, diliyle ve bedeniyle onu kırmayacak duyguya ermektir. Her insana değer vermektir. Çünkü değer görmenin yolu da değer vermekten geçer.
Kimseyi incitmemek, kimseden incinmemektir.
Dilini kötülüklerden arındırarak güzelliklere alıştırmaktır.
Gönlünü herkesle barıştırmaktır. Karşılaştığı çirkinlik ve kötülükleri, tatlı dil ile savuşturmaktır.
Varlık aleminde insan ve şeytandan başka her şey haddini ve hakkını bilmekte; edebe riayet etmekte ve kainatın düzeni bu sayede devam etmektedir. Nitekim gök cisimleri edebe riayetleri sebebiyle aydınlık, melekler de edebleri sebebiyle masum ve temizdirler.
Gerçekten insanı insan kılan, edeb ve hayadır.
İçinde yaşadığımız 21. yüzyılda, insan olarak yaşamak, birbirimizin farkına varmak ve gerçek mutluluğu soluklamak için edebe ne kadar muhtaç olduğumuz açıktır.
Edeb, yazılı ve sözlü öğretimden çok, örnek olmak suretiyle görerek kazanılan bir değerdir.
Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır:
''Hiçbir baba çocuğuna edebden daha değerli bir şey kazandıramaz.''
''Edeb bir tac imiş nur-i Huda'dan
Giy o tacı emin ol her beladan.''
***
Türkün şanlı komutanından tokat gibi cevap:
Işid saldırısı sebebiyle Türk sınırına gelen Suriyelilerin geçiş esnasında Suruça gelen Diyarbakır Belediye Başkanı Kışanak, Suruçta çadır kuranları ve askerleri taş yağmuruna tutanlara yapılan müdahaleye tepki göstererek, komutana;
''Senin devletin bana söz verdi'' diyor.
Şerefli komutan, kendine yakışan sözünü söylüyor:
''Burası benim devletimse, benim toprağımsa, çıkın dışarı'' diyor.
Evet; Bunlar Meclise girerlar, güzel güzel yaşarlar, maaşlarını alırlar, hertürlü imkanlardan yararlanır ve Diyarbekıra Belediye Başkanı olur, ama Türkiyede demokrasi yok derler ve kendi ülkeleri olarak da görmezler.
Kışanağa bir sözüm var;
''Allah sizi ıslah eylesin''...
''Allah size hidayet versin''...
Allah'ın hidayete ulaştıramadığını kimse hidayete ulaştıramaz...
