Efendimizin Çiçeği Hz.Hüseyin...
Kerbela'da onlarca kılıç ve ok darbesiyle şehit düşen
Hz. Hüseyin'in başının Şam'a getirildiği, sokaklarda dolaştırıldıktan sonra Emeviye Camii önünde teşhir edildiği ve nihayetinde Yezid'in sarayına götürüldüğü de biliniyor.
İşte burada, kardeşi Hüseyin'le birlikte Kerbela'ya giden, oradaki vahşete tanık olan ve düşman askerleri tarafından elbiseleri parçalanan Hz. Zeynep, Hz. Ali ile Hz. Fatıma'nın kızı, bir konuşma yapıyor.
Yezid, elindeki sopayla kardeşinin sevgili başına vururken Zeynep için ayakta durabilmenin tek yolu konuşmak.
Salondaki esirlerin ve Yezid'in davetlilerinin mahcubiyet ve hayranlıkla dinlediği hitabet bittiğinde, Şam'da yas ilan edilmişti.
Yezid, saraya kadar ulaşan ağıtları, bedduaları, yas çığlıklarını duymak istemiyordu.
Ve o günlerde Şam'da Hüseyin'in başına gelenler için yas tutmayan kimsenin kalmadığı söyleniyordu.
Görülen o ki, Şam'daki o yas hala devam ediyor.
Müslümanlar, kimi zaman Seyyide Zeynep'in, kimi zaman Rukeyye'nin türbesinde ya da Hz.Hüseyin'in kesik başı önünde ağlamaya devam ediyor.
Bu arada başın Şam'a getirildiği ve burada teşhir edildiğinde şüphe yok; ancak nereye gömüldüğü konusunda değişik rivayetler var.
Bugün hem Şamlılar hem de Şam'ı ziyaret eden Şiiler, Hz. Hüseyin'in başının Emeviye Camii'nin avlusuna defnedildiğine inansa da Şia'nın kabul ettiği meşhur görüş, başın;
Kerbela'da Hz. Hüseyin'in bedeninin yanına gömüldüğü şeklinde.
Emeviye'de türbeyi ziyaret edenler, başın bir müddet teşhir edildiği oyuğa başlarını sokmayı ihmal etmiyorlar.
Hemde büyük bir huşuyla...
Şam'da Şiilerin bir sonraki ziyaret yeri ise;
Hz. Cafer-i Tayyar Türbesi. Peygamber'imizin (sav) amca oğlu ve sancaktarı, Hz.Ali'nin ağabeyi olan Cafer-i Tayyar, Şamda bir mezarlık içindeki türbede Bilal-i Habeşi ile beraber yatıyor.
***
Bazı rivayetlerde Hz. Hüseyin Efendimizin başının,
Mısır Kahirede; ''Seyyide Zeynep Camii'nde'' olduğuda söylenmekte.
Hangisinin doğru olduğunu ise, Ancak Allah bilir.
Burada esas şaşkınlığım bir makam, şöhret uğruna Alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamberin sevgili torunu, çiçeği ciğeri, Hz. Hüseyine yapılan işkençe...
Bu canileri, aklım mantığımla düşünüyor ve kabüllenemiyorum.
Hangi insan buna cür'et edebilir? Hangi kalp buna tahammül edebilir?
İşkence yapılan şahıs, Bir Peygamber torunu...Ehli-Beytten bir gül...
Yarın mahşerde bu caniler, Hz. Peygamberden şefaat dileyecek yüzleri olurmu...?
Bu vahşi cinayeti, Afrika ormanlarındaki sırtlanlar bile yapmaz, yapamaz. Çünkü hayvanlar bile Efendizi tanıyordu.
Bu nasıl bir inanç, Muaviye, Hz.Ali Efendimizle savaştı. Oğlu Yezid, Hz. Ali Efendimizin oğlu Peygamberimizin çiçeği Hz. Hüseyin ve arkadaşlarını hünharca katlediyor, mübarek başını da Şam sokaklarında sırık ucuna takarak dolaştırıyor ve bunun bir kahramanlık olduğuna inanıyorlar...
***
Kur'an Ve Sünnette Hz. Ali Sevgisi:
Kur'an-ı Kerim'de bütün peygamberlerin Yaptığımıza karşılık insanlardan hiçbir şey beklemiyoruz, bize Allah'ın rızası yeter. buyurduğu söylenmekte, Resulullah'a ise, özel olarak Allah, şu direktifi vermektedir:
De ki; ''Sizden, yakın akrabalarımı sevip saymanızdan başka hiçbir karşılık ve mükafat beklemiyorum.'' (Şura, 23)
Diğer peygamberler, hiçbir karşılığı istemediği halde Allah Te'ala neden Resulullah'ın insanlardan Yakın akrabamı sevip sayın, gibi bir talepte bulunmasını emretmiştir?
Bu soruya cevap;
''yine Kur'an'ı Kerimde; De ki; ''Sizden mükafat ve karşılık olarak istediğim şey de aslında yine sizin içindir, yararı yine sizedir, benim Allah rızasından başka isteğim yoktur. (Sebe; 47)
Benim Ehl-i beytime besleyeceğiniz sevgi, sizi kemal ve tekamüle götürecek bir bağdır aslında. İsmini karşılık ve mükafat koysam da gerçekte size benden ulaşacak olan nice hayırlardan biridir bu da!
Çünkü Peygamberin Ehl-i beyti her nevi pislik, kötülük ve olumsuzluktan arınmış, tertemiz kılınmışlardır.
Hiç şüphesiz onları sevmek, insanoğluna, Hakka itaat ve faziletli olma gibi kazanımlar getirecektir; böylesine temiz ve günahtan arınmış bir Ehl-i beytin sevgisi elbette ki, tıpkı hayat iksiri gibi etki gösterecek ve bireyin kemal bulmasını sağlayacaktır.
Bu ayetteki yakınların en bariz numunesi, hiç şüphesiz İmam Ali'dir, nitekim tanınmış alimlerden Fahr-i Razi şöyle yazar:
''Şura suresinin 23. ayeti nazil olduğunda orada bulunan sahabeler, Ya Resulullah, yakın akrabalarınız içinde kendilerini sevip saymamızın emrolunduğu bu insanlar kimlerdir, onları isimleriyle tanıtabilir misiniz bize? diye sordular.'' Resul-i Ekrem buyurdu;
''Ali, Fatıma ve onların evlatlarıdır!''
Salat'ü Selam Üzerlerine Olsun...
