14 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Gazi Mustafa Kemal Atatürkün Unutamadığı Hikayelerden...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

 

Atatürk ve Yaşlı Kadın:

Gazi Çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına rastlar. Atatürk attan inerek bu ihiyar kadının yanına sokulur.

''Merhaba nine''.. Kadın Ata'nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;

Merhaba dedi.

Nereden gelip nereye gidiyorsun? 

Kadın şöyle bir duralayıp,

Neden sordun ki, dedi. Buraların sabısı mısın? Yoksa bekçisi mi?

Paşa gülümser.

Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. 

Bu topraklar Türk milletinin malıdır. 

Buranın bekçisi de; Türk milletinin kendisidir. 

Şimdi nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin? 

Kadın başını sallayarak;

''Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç bittiği, atın geç yetişdiği kavruk köylerinden birindeyim.'' 

Bizim mıhtar bana bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara'ya geldim.

Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni?

Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da.... Benim iki oğlum gavur harbinde şehit düştü. Memleketi gavurdan kurtaran kişiyi bir kez görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum. 

Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Bende gün demeyip mıhtara anlatınca, o da bana bilet alıverip saldı Angaraya, giceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte ağşamdan belli böyle kendimi ordan oraya vurup duruyom bey.

Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı? Kadını birden yüzü sertleşti.

''Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki... O bizim vatanımızı gurtardı. 

Bizi düşmanın elinden kurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşıyoruz. Şunun bunun gavur dölünün köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı? 

Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol paşam! Demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. 

Sen efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşayı bulacağım yeri deyiver. Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı her halinden belli eder. 

ve şöyle der; Benim köylüm, benim vefalı Türk anamdır bu. Yaver Attan iner. Yaşlı kadının elini tutar, anacığım der, sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk işte karşında duruyor. Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döner. Elindeki değneği yere fırlatıp, Atatürk'ün ellerine sarılır. İkisi de ağlıyordu. İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlaşırlar. Yaşlı kadın belki on defa öper atanın ellerini. Ata da onun ellerini öper. Sonra heybesinden küçük bir paket çıkartır. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri. Bunu atatürk'e uzatır;

''Tek ineğimim sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye getirdim. 

Seversen gene yapıp getiririm, '' der.

Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yer. Çok beğendiğini söyler. Sonra köşkelere şu emri verir;

"Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin. Sonra köyüne götürün. Giderken de kendisine benim bütcemden üç inek verin armağanım olsun."

***

Atatürk'e Bir Köylünün Cevabı:

Atatürk'ün, Mersin'e yaptığı seyahatlerden birinde, şehirde gördüğü büyük binaları işaret ederek, sormuş:

"Bu köşk kimin?"

"Kirkor'un... "

"Ya şu koca bina?"

"Yargo'nun"

"Ya şu ?"

"Salomon'un..."

Atatürk biraz sinirlenerek sormuş;

" Onlar bu binaları yaparken ya siz nerede idiniz?" Toplananların arkalarından bir köylünün sesi duyulur:

" Biz mi nerede idik? Biz Yemen'de, Tuna boylarında, Balkanlar'da Arnavutluk dağlarında, Kafkaslar'da, Çanakkale'de, Sakarya'da savaşıyorduk Paşam..."

Atatürk bu hatırasını naklederken:

"Hayatımda cevap veremediğim yegane insan bu ak sakallı ihtiyar olmuştur" der, durur.

***

Ata Ve Köylü:

Bir gün bir köylü Atatürk'ün Orman Çiftliği sınırları içindeki bir tarlayı, kendi tarlasıymış gibi sürdüğünü gördüler. Uyardılar, dinletemediler. Bunun üzerine Atatürk'e söylerler.

Atatürk denetlemeye çıktığı zaman o tarafa gitti. Yanındakiler toprağı sürmekte olan köylüyü göstererek:

İşte budur, dediler.

Atatürk yavaş yavaş ona doğru yürür; yaklaşınca sorar;

Burada ne yapıyorsun?

Köylü gülümsüyordu. Sakin bir sesle cevap verir;

Tarlayı sürüyorum.

İyi ama, bu tarla senin midir?

Değildir.

Kimindir?

Atatürk'ündür!..

Köylü bu cevapları vermekle suçu kabul etmiş oluyordu. Bu itibarla dava kaybolmuş demekti. Atatürk, kendi toprağına tecavüz edildiği için değil, haksızlık yapıldığı için sertlendi ve sordu:

İyi ama, sen başkasına ait bir toprağın ona sorulmadan ve izin alınmadan sürülüp ekilemeyeceğini bilmiyor musun?

Köylü hiç telaş etmeden, aynı sükunetle der ki;

''Biliyorum, fakat benim bu tarlayı sürüp ekmeye hakkım vardır!''

Atatürk'ün kaşları çatılır, büyük bir merak ve hayretle ona sorar:

Bu hakkı nereden alıyorsun?

Çok basit... Atatürk bizim babamız değil midir? İnsan babasının tarlasını sürüp ekerse kabahat mi işlemiş olur?

Atatürk'ün yüzünde takdir ve sevgi duygularının en coşkununu anlatan engin bir gülümseme olur; köylünün sırtını okşar ve;

Haklısın!.. diyerek uzaklaşır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *