13 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Veysel Karani...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Tam adı, Üveys Bin Amir-i Karani'dir. 

Miladi 555-657 yılları arasında yaşamış ve İslam kültü­rü içerisinde anne sevgisinin büyüklü­ğüyle anılarak, menkıbelere konu ol­muştur. 

Henüz dört yaşındayken baba­sını kaybetmiş ve ömrünün büyük bir bölümünü deve çobanlığı yaparak ge­çirmiştir.

Hazreti Muhammed (S.A.V) zamanında yaşa­mış fakat onu görmemiş olmasına rağ­men sahabeden sayılmıştır. 

Yaşlı anne­sinin bakımından sorumlu olduğu için onu bırakarak, hazreti peygamberi ziya­ret edememiş, menkıbelere göre bir ke­resinde de annesine verdiği sözden ötü­rü göremeden dönmek zorunda kalmış­tır. Hazreti Muhammed'in vasiyeti ile miraçta üstünde olan hırkası, Hz. Ömer ve Hz. Ali aracılığıyla Veysel Karani'ye teslim edilmiştir.

Veysel Karani, Sıffin Savaşı sırasında Hazreti Ali tarafında savaşmış ve 657 yılında şehit düş­müştür. Dönemin ileri gelen üç Arap kabilesinin onun naaşını almak istemesi üzerine büyük bir tartışma çıkmıştır. 

Ertesi gün her üç kabilenin taşıdığı tabut­larda da keramet göstererek göründüğü söylenir. 

Böylece Yemen ve Şam'da bulunan türbelerinin yanın­da Siirt ilinin Baykan ilçesinin Ziyaret beldesinde de bir türbesi olmuştur. 

Naaşın çok sonra Siirt'e yine bu kabileyle birlikte taşındığı da rivayetler arasındadır.

Kendisine gönderilmiş olan Hırka-ı Şerif, şimdi İstan­bul'daki Hırka-i Şerif Camii'nde ve soyundan gelenle­rin himayesindedir. 

Büyük mutsavvıf ve şair Yunus Emre, onun onuruna ''Yemen illerinde Veysel Karani'' adlı on kıtalık bir şiir yazmıştır.

***

Esrar Dede:

Ünlü Türk Divan edebiyatı şairi.

Gerçek adı, Mehmed olan Esrar Dede 1748 yılında İstanbul'da doğdu. Doğum tarihi üzerinde bir ihtilaf mevcuttur. Babasının isminin Ahmed-i Bizeban olduğu bilinmektedir. Fakat ailesine dair pek bir bilgi yoktur. Çok iyi bir eğitim gördüğü eserlerinden kolayca anlaşılabilmektedir. 

Arapça ve Farsça başta olmak üzere Rumca, Latince ve İtalyanca bilirdi. 

Dile olan ilgisi ve kabiliyetini, Lugat-ı Tilyan isimli bir Türkçe İtalyanca sözlük yazmış olmasından da anlıyoruz. Karakterinin güzel olduğu, özellikle çok cömert olduğu söylenmiştir. 

Galata Mevlevihanesi'nde tanıştığı Şeyh Galip ile ömür boyu dost kalmıştır. "Esrar" mahlasını da,  

Şeyh Galip'e arz edip talebelerinden olunca almıştır. Şeyh Galip ile tanıştıktan sonra Şeyh Galip'in eğitimine girdi. 

Hayatı boyunca Mevlevilik dairesinden çıkmadı. 

Daha sonraları tezkireci ve meşihat makamlığını kazanmasına rağmen Şeyh Galip'in yanından ayrılmadı. Ömrü boyunca Galata Mevlevihanesi'nde kendisine ayrılan odada yaşadı, eserlerini burada kaleme aldı ve 1796 yılında burada vefat etti. 

Garip bir detaydır ki, vefat günü Mirac kandiline denk gelmiştir.

Şeyh Galip, Esrar Dede'nin ölümü üzerine bir mersiye kaleme almıştır. 

Bu mersiye şöyle başlar:

''Kan ağlasın bu dide-i dür-barım ağlasın

Ansın benim o yar-ı vefadarım ağlasın

Çeşm ü dehan u arız u ruhsarım ağlasın

Baştan başa bu cism-i siyeh-karım ağlasın

Ağyarım ağlasın bana hem yarim ağlasın

Guş eyleyen hikayet-i Esrar'ım ağlasın

Nadide bir güher telef etdim dirig u ah

Hak içre defnedüp gerü gitdim dirig u ah''

Esrar Dede'nin mezar taşında Şeyh Galip'in şu cümleleri yer almaktadır:

"Esrar Dede çileyi hatm ettiği dem

Sırr oldu serin hırka-i tabuta çeküp

Galib dedi tarihin efsus efsus

Hemdemlerini hayran kodı Esrar göçüp."

''Gece Kandilli'de gök kandil olup ol meh-ru

Mahitab eyleyerek eyledi azm-i Göksu

Ol şehen-şah-ı hüsn basdı kadem şevketle

Hele Beylerbeyi'nin başına devletdir bu

Boğaz içinde bu şeb mey vererek muğbeçeler

İtdi sagar gibi lebriz bizi ta-be-gelu

Gel çelipa içün itme bizi hicrana duçar

Nola İstavroz'a gitme bu gice kafir-hu

Subha dek eyleyelim şevk ile zevk-i mehtab

Mestdir çeşm-i siyeh meste yeter bu uyku

Yardan sana şu peymane ki ihsan oldu

Mihr-i didar idi Esrar sabaha karşu

Saye-i Hazret-i Galib'de Boğaz içre bu şeb

Zevk-i min tahtil enhar idi bana her su''

Vikipedi.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *