Veysel Karani...
Tam adı, Üveys Bin Amir-i Karani'dir.
Miladi 555-657 yılları arasında yaşamış ve İslam kültürü içerisinde anne sevgisinin büyüklüğüyle anılarak, menkıbelere konu olmuştur.
Henüz dört yaşındayken babasını kaybetmiş ve ömrünün büyük bir bölümünü deve çobanlığı yaparak geçirmiştir.
Hazreti Muhammed (S.A.V) zamanında yaşamış fakat onu görmemiş olmasına rağmen sahabeden sayılmıştır.
Yaşlı annesinin bakımından sorumlu olduğu için onu bırakarak, hazreti peygamberi ziyaret edememiş, menkıbelere göre bir keresinde de annesine verdiği sözden ötürü göremeden dönmek zorunda kalmıştır. Hazreti Muhammed'in vasiyeti ile miraçta üstünde olan hırkası, Hz. Ömer ve Hz. Ali aracılığıyla Veysel Karani'ye teslim edilmiştir.
Veysel Karani, Sıffin Savaşı sırasında Hazreti Ali tarafında savaşmış ve 657 yılında şehit düşmüştür. Dönemin ileri gelen üç Arap kabilesinin onun naaşını almak istemesi üzerine büyük bir tartışma çıkmıştır.
Ertesi gün her üç kabilenin taşıdığı tabutlarda da keramet göstererek göründüğü söylenir.
Böylece Yemen ve Şam'da bulunan türbelerinin yanında Siirt ilinin Baykan ilçesinin Ziyaret beldesinde de bir türbesi olmuştur.
Naaşın çok sonra Siirt'e yine bu kabileyle birlikte taşındığı da rivayetler arasındadır.
Kendisine gönderilmiş olan Hırka-ı Şerif, şimdi İstanbul'daki Hırka-i Şerif Camii'nde ve soyundan gelenlerin himayesindedir.
Büyük mutsavvıf ve şair Yunus Emre, onun onuruna ''Yemen illerinde Veysel Karani'' adlı on kıtalık bir şiir yazmıştır.
***
Esrar Dede:
Ünlü Türk Divan edebiyatı şairi.
Gerçek adı, Mehmed olan Esrar Dede 1748 yılında İstanbul'da doğdu. Doğum tarihi üzerinde bir ihtilaf mevcuttur. Babasının isminin Ahmed-i Bizeban olduğu bilinmektedir. Fakat ailesine dair pek bir bilgi yoktur. Çok iyi bir eğitim gördüğü eserlerinden kolayca anlaşılabilmektedir.
Arapça ve Farsça başta olmak üzere Rumca, Latince ve İtalyanca bilirdi.
Dile olan ilgisi ve kabiliyetini, Lugat-ı Tilyan isimli bir Türkçe İtalyanca sözlük yazmış olmasından da anlıyoruz. Karakterinin güzel olduğu, özellikle çok cömert olduğu söylenmiştir.
Galata Mevlevihanesi'nde tanıştığı Şeyh Galip ile ömür boyu dost kalmıştır. "Esrar" mahlasını da,
Şeyh Galip'e arz edip talebelerinden olunca almıştır. Şeyh Galip ile tanıştıktan sonra Şeyh Galip'in eğitimine girdi.
Hayatı boyunca Mevlevilik dairesinden çıkmadı.
Daha sonraları tezkireci ve meşihat makamlığını kazanmasına rağmen Şeyh Galip'in yanından ayrılmadı. Ömrü boyunca Galata Mevlevihanesi'nde kendisine ayrılan odada yaşadı, eserlerini burada kaleme aldı ve 1796 yılında burada vefat etti.
Garip bir detaydır ki, vefat günü Mirac kandiline denk gelmiştir.
Şeyh Galip, Esrar Dede'nin ölümü üzerine bir mersiye kaleme almıştır.
Bu mersiye şöyle başlar:
''Kan ağlasın bu dide-i dür-barım ağlasın
Ansın benim o yar-ı vefadarım ağlasın
Çeşm ü dehan u arız u ruhsarım ağlasın
Baştan başa bu cism-i siyeh-karım ağlasın
Ağyarım ağlasın bana hem yarim ağlasın
Guş eyleyen hikayet-i Esrar'ım ağlasın
Nadide bir güher telef etdim dirig u ah
Hak içre defnedüp gerü gitdim dirig u ah''
Esrar Dede'nin mezar taşında Şeyh Galip'in şu cümleleri yer almaktadır:
"Esrar Dede çileyi hatm ettiği dem
Sırr oldu serin hırka-i tabuta çeküp
Galib dedi tarihin efsus efsus
Hemdemlerini hayran kodı Esrar göçüp."
''Gece Kandilli'de gök kandil olup ol meh-ru
Mahitab eyleyerek eyledi azm-i Göksu
Ol şehen-şah-ı hüsn basdı kadem şevketle
Hele Beylerbeyi'nin başına devletdir bu
Boğaz içinde bu şeb mey vererek muğbeçeler
İtdi sagar gibi lebriz bizi ta-be-gelu
Gel çelipa içün itme bizi hicrana duçar
Nola İstavroz'a gitme bu gice kafir-hu
Subha dek eyleyelim şevk ile zevk-i mehtab
Mestdir çeşm-i siyeh meste yeter bu uyku
Yardan sana şu peymane ki ihsan oldu
Mihr-i didar idi Esrar sabaha karşu
Saye-i Hazret-i Galib'de Boğaz içre bu şeb
Zevk-i min tahtil enhar idi bana her su''
Vikipedi.
