Es'ad Bin Zürare ve İlk Cuma Namazının Kılınışı....
Cahiliye devrinde de tek bir Allaha inanan sahabi.
Resulullah efendimiz, Mekke'de herkesi imana da'vet ediyor, İslam nuru ile küfür karanlığını aydınlatarak, kalblere Allah sevgisini yerleştirmeye çalışıyordu. Mekke'nin puta tapan Arapları, bu hak da'veti bir türlü anlayamıyor, İslamiyeti kabul etmemekte ısrar ve inat ediyorlardı. Çok az kimse Müslüman olmuştu.
Onlara da, müşrikler, akla hayâle gelmedik sıkıntılar veriyor, işkence yapıyordu.
Resulullah her yıl hac mevsiminde ve Ukaz panayırı günlerinde Mekke şehrinin dışına çıkıp, başka yerlerden gelen kabilelerle görüşerek onları İslama da'vet ederdi.
Peygamberliğinin 11. senesinde, hac mevsiminde Mekke dışına çıkmıştı.
Akabe denilen yerde, Medine halkından bir toplulukla karşılaştı. Onlarla aralarında şu konuşma geçti:
''Sizler kimlersiniz?''
Hazrec kabilesindeniz.
''Yahudilerin dost ve müttefikleri olan Hazrecilerden misiniz?''
Evet.
Bunun üzerine Peygamber efendimiz buyurdu ki;
Oturmaz mısınız, sizinle biraz konuşayım?
Onlar da oturunca Resulullah efendimiz onlara Kur'an-ı kerimden İbrahim suresi 35-52'inci ayet-i kerimelerini okudu ve İslamiyeti anlattı.
Bu dine girmeleri için da'vette bulundu.
Onlar da, zaten kabilesinin büyüklerinden ve Medine'de yaşayan Yahudilerden, yakında bir peygamberin geleceğini işitmişlerdi.
Resul-i ekrem, onları dine çağırınca birbirlerine bakıştılar ve, "Yahudilerin, alametlerini haber verdiği işte bu Peygamberdir!" diye aralarında konuştular.
Resulullahın huzurunda Kelime-i şehadet getirerek Müslüman oldular.
Peygamberimize de dediler ki;
''Biz kavmimizi, hem birbirlerine karşı, hem de Yahûdîlere karşı, aralarında düşmanlık ve kötülük olduğu hâlde geride bırakmış bulunuyoruz. Ümit edilir ki, Allah onları da, sizin sayenizde bir araya toplar. Biz, hemen dönüp onları senin peygamberliğini kabul etmeye da'vet edeceğiz ve bu dinden kabul ettiğimiz şeyleri onlara da anlatacağız.
Eğer Allah, onları bu din üzerinde toplayıp birleştirirse, senden daha aziz ve şerefli kimse olmaz!''
İslamiyetin girmediği ev kalmadı:
Medineli bu altı kimse gerçekten inanmış,
Allah'ü Te'ala'nın Peygamberimize tebliğ ettiklerini kabul ve tasdik etmişlerdi.
Vatanlarına dönmek üzere Peygamberimizden izin alıp ayrıldılar.
Bu yeni Müslüman olan altı kişinin ikisi, Neccaroğulları ailesinden Ebu Umame Es'ad bin Zürare ile Avf bin Haris idi.
Bunlar, Medine'ye kavimlerinin yanına dönünce, hemen onlara Peygamberimizden anlatmaya ve İslam dinine girmeleri için da'vete başladılar.
Bunu o kadar çok yaptılar ki; Medine'de, içinde Peygamberimizin ve İslamiyetin bahsedilmediği bir ev kalmadı. Böylece İslamiyet, Hazrec kabilesi arasında yayıldığı gibi Evs kabilesinden de ba'zı kimseler Müslüman oldu.
Es'ad bin Zürare, İslamiyeti kabul eden oniki arkadaşı ile beraber ertesi sene tekrar Mekke'ye geldiler. Ve yine Akabe'de Resulullah efendimizle görüşüp, O'na bi'at ettiler. O'na bağlılıklarını arzedip, bütün emir ve isteklerine teslim olacaklarına söz verdiler.
Bu sözleşmede; Allaha ortak koşmayacaklarına, zina yapmayacaklarına, hırsızlık etmeyeceklerine, iftiradan kaçınacaklarına, ayıplanmak ve rızık korkusu sebebiyle çocuklarını öldürmeyeceklerine dâir taahhütte bulundular.''
İkisi Evs kabilesine, diğerleri de Hazrec kabilesine mensup olan bu 12 kişinin başı, reisi Es'ad bin Zürare idi.
Beş vakit namaz emrolundu:
Peygamberimiz bu 12 kişiyi kabilelerine temsilci yaptı. Bunlar, kabilelerine İslamiyeti anlatıp, onlar adına Resulullaha karşı kefil olacaklardı.
Bu sözleşmeden sonra, Medine'ye dönen Hazret-i Es'ad ve arkadaşları, kabilelerine hemen İslamiyeti anlatarak, onu yaymak ile meşgul oldular.
Bu sırada Peygamberimiz Mi'raca götürülüp,
Cenneti ve Cehennemi gördü. Allah'ü Te'ala ile vasıtasız olarak, anlaşılmaz bir şekilde konuştu.
Beş vakit namaz emrolundu.
Resul-i ekrem efendimiz de, onlara Kur'an-ı kerimi ve İslamiyeti öğretmek için Mus'ab bin Umeyr'i gönderdi. Mus'ab, Medine'de Hazret-i Es'ad'ın evinde kaldı. Onunla birlikte ev ev dolaşarak herkese İslamiyeti duyurdular.
Resulullahın sevgisini ve Onu, bütün düşmanlarından korumak için canla başla çalışacaklarına söz vermelerini anlattılar.
Birkaç gün içinde 30 kişi Müslüman oldu. Böylece Medîne'de Müslümanların sayısı 40'a ulaşmıştı.
Birgün, bu Müslümanların hepsi, Hazret-i Es'ad bin Zürare'nin evinde toplandıklarında dediler ki;
''Yahudiler ve Hristiyanlar, kendilerine haftada birer gün seçerek, o gün alışverişi bırakıp, inançlarına göre ibadet ediyorlar. Şimdi, bize de uygun olanı, haftanın yedi gününden birini seçerek, o günü taat ve ibadet için ayırmaktır!''
İlk cum'a namazı:
Bu fikri, başta, reisleri Hazret-i Es'ad olmak üzere hepsi uygun buldular. Derhal Cum'a gününü bu işe ayırdılar. Cum'aya, o güne kadar Arube günü deniliyordu. Mü'minlerin toplanıp ibadet etme günü ma'nasına "Cum'a" dendi.
Resûl-i ekrem'in Medine'ye hicretinden evvel, Hazret-i Es'ad bin Zürare, Medine'deki 40 kadar Müslümanı toplayarak, bir Cum'a günü Nakib-ül-Hadamat'taki Beyada'ya götürmüş ve orada onlara Cum'a namazı kıldırmıştır.
Bu suretle Peygamberimizin;
''Kim, güzel bir sünneti ihya ederse, hem onun sevabına, hem de kıyamete kadar o sünnetle amel edenlerin kazanacakları sevaba nail olurlar, hadis-i şerifinin muhatabı olmuştur.''
İslamiyette ilk defa kılınan Cum'a namazı; işte bu yerde kılınan Cum'a namazıdır.
