Mevlanaya getirilen incir...
Talebelerinden biri Mevlana'ya incir getirmişti. Mevlana inciri aldı ve; "Hayli güzel incir fakat kemiği var." buyurdu ve yere bıraktı.
Talebe; "İncirin nasıl kemiği olur?" diye hayret etti ve yavaşça incirleri alıp gitti.
Bir zaman sonra tekrar bir sepet incirle dönüp geldi ve sepeti Mevlana hazretlerinin önüne koydu.
Mevlana bir tane alıp yedi ve; "Bu incirin kemiği hiç yoktur." buyurdular ve incirleri orada bulunanlara dağıtmasını emrettiler.
Herkes bu duruma şaşakaldı.
O talebe dışarı çıktığında oradakiler ona gidip inciri nereden topladığını sordular.
O da; "Vallahi bir dostum vardı. Onun bahçesine uğradım. Bahçıvanı bağda bulamadım. İzni olmaksızın bir sepet toplayıp Mevlânâ hazretlerine getirdim. Fakat niyetim bahçıvanı gördüğümde topladığım incirlerin bedelini ödemekti.
Mevlana velilik nuru ile bunu anladı ve yemedi. İşte incirin kemiği buydu. Bu defa doğruca o dostun bağına vardım.
Ondan iyi incir satın alıp bedelini ödedim ve helallaştım. O da kabul etti.
İşte Mevlana bunu kabul edip iltifatlarda bulundu.
Bir gün Mevlana hazretlerine kötü huylu ve kötü tabiatlı kimselerden soruldu.
Bunun üzerine şu ibretli hadiseyi anlattı:
"Bir gün bir akrep bir ırmağın kenarında dolaşıyordu. Birdenbire bir kaplumbağa akrebin yanına gelip ona; "Burada ne yapıyorsun?" dedi. Akrep; "Ben ırmağın öte yanına geçmek için bir çâre arıyorum.
Çünkü benim bütün yavrularım ırmağın öte yanındadır." diye söyledi.
Kaplumbağa da şefkati ve yabancıya iyi davranması sebebiyle onu en yakın bir akrabasıymış gibi sırtına alıp su üzerinde yüzmeye başladı.
Irmağın ortasına gelince akrebin sokmak arzusu uyandı. Kaplumbağanın sırtında iğnesini dokundurdu. Kaplumbağa; "Ne yapıyorsun?" diye sordu.
Akrep; "Hünerimi gösteriyorum. Sen bana iyilik edip yarama merhem koydun. Ben de sana iğnemi sokuyorum. Benim göstereceğim şefkat de ancak budur." dedi.
Bunun üzerine kaplumbağa hemen suya daldı.
Akrep de boğulup gitti.
Mevlana bundan sonra şu beytleri okudu:
"Cahil yakınlık gösterse de sonunda cahilliğinden ötürü seni incitir." Sonra da; "Ahmağın sevgisi ayının sevgisine benzer.
Onun kini sevgi sevgisi kindir.
Haydi kötü nefsi öldürün. Bu hususta ihmal göstermeyin. Onu diri bırakmayın.
Çünkü o akreptir." buyurdular.
Bir kısım insanlar Mevlana hazretlerine gelip;
"Bazı kimseler mescidde dünya lafı ediyor." diye şikayette bulundular. Bunun üzerine Mevlana hazretleri; "Her kim altı yerde dünya sözü ile meşgul olursa otuz yıllık temiz ve kabul olmuş ibadeti reddedilir ve boşa gider.
''Bu altı yerin birincisi mescid ikincisi ilim meclisi üçüncüsü cenaze dördüncüsü mezarlık beşincisi ezan vakti altıncısı Kur'an-ı kerim okunurkendir. Bunların herbirisinin geniş açıklamaları vardır." buyurdu.
Bir gün Selçuklu Sultanı İzzeddin, Mevlana hazretlerini ziyarete gelmişti. Mevlana ona gerektiği gibi iltifat etmedi. Sultan bu hale şaştı ve tevazu gösterip; "Mevlana bana nasihatte bulunsun." dedi. Bunun üzerine Mevlana hazretleri;
"Sana ne nasihat vereyim? Sana çobanlık emretmişler sen kurtluk ediyorsun.
Sana bekçilik emretmişler sen hırsızlık yapıyorsun.
Allah seni sultan yaptı sen şeytanın sözü ile hareket ediyorsun." buyurdu.
Bu ağır nasihat üzerine Sultan ağlayarak dışarı çıktı. Medresenin kapısında başını açıp tövbe etti ve;
"Ya Rabbi! Mevlana bana sert sözler söyledi ise de senin için söyledi. Ben zavallı kul da bu alçak gönüllülüğü ve yakarışı gösteriyor ve sana yalvarıyorum. Bana merhamet et." dedi ve pişmanlıkla oradan ayrıldı.
Bizim konyacom.
