28 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Akşemsettin'in Fatih Sulhan Mehmet Hana mektubu...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Peygamber efendimiz; İstanbul'un fethedileceğini müjdelenmiştir. Bu hadis-i şerife mazhar olmak için, İslami Devletlerin halife, sultan ve padişahları İstanbul'a akın üzerine akın düzenlediler. 

Örneğin; Emevi Devletinin Kurucusu Muaviye, oğlu Yezid'in komutasında, ''Hicri 52'de'' bir ordu sevk etti. 

Bu ordunun içinde sahabeler de vardı. 

Onlardan biri; Ebu Eyüp el-Ensar i'dir.

Ancak Müslümanların akınları sonuçsuz kalıyordu. Yüksek surlar, Grejuva Ateşi denilen savunma silahı, Haliç'i kapatan zincirler bir türlü geçit vermiyordu. 

Emeviler, Abbasiler ve Selçukluların dönemi gelip geçti. Osmanlıların meşhur Fatih'i, II. Mehmet, bu engelleri nasıl aşarım diye uzun uzun düşünmeye başladı. İstanbul'un fethi mutlaka gerçekleşecekti. Çünkü Peygamber bunu haber vermişti. 

Ama nasıl alınacağı hususunda çareler aranması gerekiyordu. Bunun için yeni topların geliştirilmesi gerekiyorsa, geliştirilecekti; Haliç'in zincirlerinden kurtulmak için karadan gemilerin yürütülmesi gerekiyorsa, yürütülecekti; su engeli gemilerden oluşturulacak köprülerle aşılması gerekiyorsa, aşılacaktı; ama illa ki fetih gerçekleşecekti. 

Çünkü zaman II. Mehmet'in tahta çıkışı ile kemale ermişti. Vakti gelen olayın gecikmesi mümkün değildi.

Fakat başta Vezir Çandarlı, bu fethe inanmıyordu. Hatta Fatih'i, İslam ümmetini boşuna uğraştırmakla suçluyordu. 

Bizans'a yardım için gelen gemilerin Osmanlı Donanmasını aşıp, Haliç'e girmesi Fatih'in meşhur atını denize sürmesine sebep olmuştu. 

Böylece devlet erkanı fethi bırakmayı ümit etti. 

Hatta Fatih Sultan Mehmet'e umutsuzluk ve moral bozukluğu oldu. Ancak fethin müjdesini veren Akşemseddin'den gelen mektup işin rengini değiştirdi.

 

AKŞEMSETTİN'İN SULTAN'A ''FATİH'E'' YAZDIĞI MEKTUP:

…Sonuçta Allah'ın yardımıyla biz buradan utanan ve gücenen değil, ferahlayan mansur yardım edilen ve muzaffer olarak dönen oluruz. İmdi, ''Kul tedbiri alır, takdiri Allah'a bırakır'' hükmü her zaman geçerlidir. Neticede başarı Allah'tandır. 

Ama elden gelen bütün gayret sarf edilmelidir. 

Allah Resulü ve ashabının sünneti de budur.

Mektubun aslı; Topkapı Sarayı Arşivi'nde muhafaza edilmektedir. 

Bu şekilde motive olan Fatih, 21 Nisan'ı 22'ye bağlayan gece gemileri karadan yürüterek Haliç'e inmeyi başarır. 

Şaşırma sırası Bizans'tadır. 

Nitekim 29 Mayıs 1453 günü İstanbul fethedilir. Akşemsettin, Fetih'ten sonra Ebu Eyyüp El-Ensari'nin mezarını teşhis edip yerini belirler.

***

Ayasofya'da ilk Cuma namazı:

Fetih, salı günüdür. Cum'aya kadar mimarlar hummalı bir çalışma ile Ayasofya'yı, namaz kılınabilir hale getirmişlerdir. 

Surlar üzerinde okunan fetih ezanından sonra Ayasofya'da da Ezan-ı Muhammedi ve cum'a hutbesi okunacaktır… 

Bu ruha inşirah veren hadiseyi Ahmet Muhtar Paşa'nın kaleminden okuyalım:

''Fethin diğer mühim hadisesi, Ayasofya'da ilk cuma namazıdır. Mimarlar ve işçiler geceyi gündüze katıp çalışarak salı günü fetholunan şehrin en büyük kilisesinde cumaya kadar lüzumlu değişikliği yaptıktan sonra, padişah, emirleri, mücahidleri, gazileri büyük bir alay ve erkanla gelip içeri adımını atar atmaz, mabedin içinde ilahi bir gulgule yükseldi, hafızlar okumaya, müezzinler salalara, ezanlara başlamışlardı.

Cemaat bir ağızdan tekbir alıyor ve kubbe aksisadalarla uğulduyordu. ''İnn-Allahe ve melaiketehu'' ayetini yanık seslerle okumaya başlayınca, Akşemseddin Hazretleri,  

Sultan Mehmed Hanı'nın koltuğuna girip hürmetle kendisini minbere çıkardı. Etrafa hidayet nuru saçan seyf-i Muhammedi, elinde parıl parıl parlıyordu.

Hazret-i Fatih minberde yüksek ve heybetli bir sesle ''Elhamdülillah, elhamdülillah'' diye hutbe okumaya başlayıp, nimet ve ihsanların hakiki sahibi Cenab-ı Hakk'a yönelerek şükür ve hamdeylediği zamanda idi ki, camide mevcut bütün gaziler, İslam mücahidleri bir acaib ferahlık, neş'e ve zevk ile kendinden geçme derecelerine gelip feryad ve şadümanı ile gözlerinden sel gibi yaşlar dökmeğe başladılar. 

Hazret-i Fatih, bir hatib uslub ve edası üzre hutbeyi okuyup bitirdikten sonra minberden inerek Akşemseddin Hazretleri'ni imamete geçirip, cuma namazını ol vaktin icabatına göre İslam mücahidleri safları önünde ifa eyledi."

Okunan bu hutbe Osmanlılar içinde okunan hutbelerin belki de en mukaddesi, en sevinçlisi, en büyük şan ve şerefe sahip olanı idi. 

Hz. Fatih, Ayasoya önüne gelince atından inerek yaya olarak içeriye girmiştir.

Burada belirtmek gerekir ki Fatih at üzerinde değil yaya olarak mabede girmiştir. Fatih mabedin azametini görünce hayran kalmıştır. 

O sırada bir Türk askerinin mabedin mermerlerinden birisini kırmakta olduğunu görünce Fatih, bu tahribatı neden yaptığını sormuş, o asker de din için yaptığını söylemiştir. Fatih bu askerin tahribatına mani olmuş, askeri yakın koruma dışarı çıkarmıştır. 

Fatih burada ''servet ve esirler size yeter, şehrin binaları bana aittir'' der.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *