28 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
4°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Allah'ın İradesi...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Allah, dilediğini murad eyler ve dilediğince işler. 

Onun olmasını murad ettiği şeye emri sadece ''ol'' demekten ibarettir; o şey hemen oluverir. 

Onun hikmetinden sual olunmaz.

''O, göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. 

Bir şeyi dilediğinde ona sadece ''Ol!'' der, o da hemen oluverir.'' (Bakara; 117)

''O, kullarının üstünde her türlü tasarrufa sahiptir. 

O, hüküm ve hikmet sahibidir, herşeyden haberdardır.'' (En'am; 18)

''Rasulüm! De ki; Mülkün gerçek sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. 

Gerçekten sen her şeye kâdirsin.'' (Al-i İmran, 26)

Bu ayet-i kerimeler de gösteriyor ki, Cenab-ı Hakk yegane fail-i muhtardır. 

Her oluş ve fiil, onun iradesine bağlıdır. 

Kısaca:

''Allah'ın dilediği olur, dilemediği olmaz!''

Bu itibarla Cenab-ı Hakk'ın rızasının olduğu fiiller O'nun muradı ile tahakkuk ederken rızasının olmadığı fiillerin gerçekleşmesi de imtihan iktizası olarak yine O'nun izn-i ilahisi iledir.

Her şeyde ayet-i kerimedeki tabiriyle bir ''in-şâe'', yani; O dilerse veya müsâade ederse şartı vardır. Bu şart, bütün varlıkları, ins ü cinni, hatta peygamberleri dahi şamildir. 

Bunun bir tezahürü bizzat Hazret-i Peygamber (s.a.v)'in hayatında ümmete örnek olması bakımından tecelli ettirilmiştir. 

Şöyle ki;

Bir grup bedevi, Rasulullah (s.a.v)'e gelerek birtakım bilgiler sordular. O da, sorulanlarla alakalı daha evvel bir vahiy almamış olması münasebetiyle akşamleyin mevzuyla ilgili vahyin geleceğini düşünerek onlara;

''Yarın gelin; cevabınızı alırsınız!'' buyurdu.

Ancak bu sözü söylerken ''İnşaallah'', yani Allah dilerse demediğinden vahy-i ilahi tam on beş gün kesintiye uğradı. 

Bu uzun bekleyişten sonra gelen ilk âyet-i kerîme şu oldu:

''Herhangi bir şey için, Allah'ın dilemesi dışında; 

Onu yarın yapacağım.'' deme! İnşaallah demeyi unuttuğun zaman da Rabbini zikret ve şöyle de; ''Umulur ki, Rabbim beni doğruya daha yakın olana eriştirir.'' (el-Kehf, 23)

Bu ayet-i kerime de gösteriyor ki, insanın istediği şeyler çok defa tahakkuk etmez. Zira beşer, irade ve kudreti noksan olduğundan her istediğini yapma kabiliyet ve imkânına sahip değildir. 

Dolayısıyla kul, kendi imkân ve kâbiliyetinin hududunu bilip Cenab-ı Hakk'ın iradesine taalluk eden mes'elelerde haddini aşmamalıdır. 

Öyle ki Cenab-ı Hakk, inkar, şirk ve kul hakkı hariç kullarının günah ve cürümleri hususunda azab takdirini dahi meçhul kılmış ve dilediği şekilde muamele edeceğini bildirmiştir. 

Yani dilediği kuluna mağfiret eyleyecek, dilemezse etmeyecektir. 

Bu hakikati şöyle beyan buyurur:

''Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. 

O, dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. 

Allah çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir.'' 

(Al-i İmran, 129)

Allah dostları, Hakk Te'ala'nın bu sıfatını layıkıyla idrak edip kendi iradelerini O'nun iradesine ram ederler. Yani her hususta olduğu gibi bilhassa bu hususta da Hakk'ta fani olurlar. 

Onun her irade ettiğinin yerli yerince olduğunu bilirler ve etraflarını bu yolda istikâmetlendirirler.

Sünbül Sinan Hazretleri birgün mürîdlerine sordu:

''Evladlarım! Faraza Cenab-ı Hakk şu kainatın sevk u idâresini size verse neylersiniz?''

Her mürid bir şey söyledi. 

Kimi:

''Bütün kafirleri yok ederim!''

Kimi:

''Bütün içki içenleri ortadan kaldırırım!''

Kimi de:

''Bir tane sigara içen bırakmam!'' şeklinde uzayıp giden cevaplar verdiler. 

Müridlerin arasında bulunan ulemadan Muslihiddin Efendi ise, hiçbir cevap vermeden susmaktaydı. 

Şeyh Hazretleri, bu defa ona dönerek;

''Evladım! Ya siz ne yapardınız?''

Muslihiddin Efendi pür edeb şöyle cevap verdi;

''Efendim! Haşa Cenab-ı Hakk'ın irade ve idaresinde bir noksanlık mı var ki gayri bir şey düşünüp dileyeyim? Cevabım, sadece her şeyi aynen devam ettirirdim demekten ibarettir.''

Bu cevaba pek memnun olan Sünbül Sinan Hazretleri;

''İşte şimdi iş merkezini buldu!'' buyurdular.

O günden sonra Muslihiddin Efendi, ''Merkez Efendi'' olarak anıldı ve üstadı Sünbül Sinan Hazretleri'nden sonra manevi emanet ona verildi.

Kaynak; İman İslam İbadet.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *