28 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
4°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Fahrettin Paşa Hazretlerinin Peygamber aşkı...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Fahrettin Paşa her sabah kefene bürünerek ve başına beyaz sarık sararak Allah Resulünün kabrini kendi elleriyle siler, temizler. 

Tüm zorluklara rağmen Medine'yi müdafaa ediyor, kendini "mücavir" olarak görüyordu.

***

"Ne gördün, Şark'ı çok gezdin? " diyorlar. Gördüğüm yer yer Harap iller, serilmiş hanümanlar, başsız ümmetler,

Yıkılmış köprüler, çökmüş kanallar, yolcusuz yollar,

Buruşmuş  çehreler, tersiz alınlar, işlemez kollar;

Bükülmüş beller, incelmiş boyunlar, kaynamaz kanlar.

Düşünmez başlar, aldırmaz yürekler, paslı vicdanlar;

Tegallüpler, esaretler, tahakkümler, mezelletler;

Riyalar; türlü iğrenç iptilalar, türlü illetler;

Örümcek bağlamış, tütmez ocaklar; yanmış ormanlar;

Ekinsiz tarlalar, ot basmış evler, küflü harmanlar;

Cemaatsiz imamlar, kirli yüzler, secdesiz başlar;

"Gaza" namiyle dindaş öldüren biçare dindaşlar;

Ipıssız aşiyanlar; kimsesiz köyler; çökük damlar;

Emek mahrumu günler; fikr-i ferda bilmez akşamlar!...

Geçerken, ağladım geçtim; dururken ağladım durdum;

Duyan yok, ses veren yok, bin perîşan yurda başvurdum.

Mezarlar, ahiretler, yükselen karşımda duradur;

Ne topraktan güler bir yüz, ne göklerden güler bir nur?

Derinlerden gelir feryadı yüz binlerce alamın;

Ufuklar bir kızıl çember, bükük boynunda İslam'ın!

Göğüsler hırlayıp durmakta, zincirler daralmakta;

Bunalmış kalmış üç yüz elli milyon, cansa gırtlakta!

İlahi! Gördüğüm alem mi insaniyetin mehdi?

Bütün umranı tarihin bu çöllerden mi yükseldi?

Şu zairsiz bucaklar mıydı vahdaniyetin yurdu?

Bu kumlardan mı, Allah'ım, nebiler fışkırıp durdu?

Henüz tek berk-ı iman çakmadan cevvinde dünyanın,

Bu göklerden mi, ya Rap, coştu, sağnak sağnak, edyanın?

Serendip'ler şu sahiller mi, Cudi'ler bu dağlar mı?

Bu iklimin mi İbrahim'e yol gösterdi ecramı?

Haremler, Beyt-i Makdisler bu topraktan mı yoğruldu?

Bu vadiler mi dem tuttukça bihuş etti Davud'u?

Hira'lar, Tur-ı Sina'lar bu afakın mı şehkarı?

Bu taşlardan mı, yer yer, taştı Ruh-ullah'ın esrarı?

Cihanın Garb'ı vahşet-zar iken, Şark'ında Karnak'lar,

Haremler, Sedd-i Çinler, Tak-ı Kisralar, Havernaklar,

İrem'ler, Sur-ı Babil'ler sema-peyma değil miydi?

O maziler, İlahi, bir yıkık rüya mıdır şimdi?

Ne yapsın, na-ümid olsun mu Şark'ın intibahından?

Perişan ruhumuz, haib, dönerken bar-gahından?

Bu heybetten usandık biz, bu hüsran artık elversin!

İlahi, nerde bir nefhan ki, donmuş hisler ürpersin,

Serilmiş sineler, kabusu artık silkip üstünden.

"Hayat elbette hakkımdır! " desin, dünya "değil!" derken.

M. Akif; 19 Eylül 1918.

***

İngilizlerin baskısı, Hain Şerif Hüseyinin ablukası ve İstanbul Hükümetinin emir üstüne emir yağdırması da onu asla yıldırımamıştır. 

Ocak 1919. Bir sabah erken saatlerde Paşa, Peygamberimizin mezarında namaz kılarken, teslimden başka çıkar yol kalmadığını savunan bazı subaylar onun üzerine atılıp yaka paça yakalamışlar ve teslime zorlamışlardır.

Fahrettin Paşa, silahlarını tabancasıyla kılıcını Peygamberimizin mezarına emanet etmiştir...

***

Medine muhasara altında iken görevli Mülazim İdris Sabih Bey'in, Fahreddin Paşa'ya ithafen yazıp Peygamberimiz'e hitap ettiği şu şiir,  

Türk milletinin ruhunu ve imanını güzel bir şekilde orta koymaktadır:

''Bir Ulü'l-emr idin emrine girdik

Ezelden bey'atli hakanımızsın

Az idik sayende murada erdik

Dünya ve ahiret sultanımızsın

***

Unuttuk İlhan'ı Kara Oğuz'u

İşledik seni göz bebeğimize

Bağışla ey şefi' kusurumuzu

Bin küsür senelik emeğimize

***

Suçumuz çoksa da sun'umuz yoktur

Şımardık müjde-i sahabetinle

Gönlümüz ganidir, gözümüz toktur

Doyarız bir lokma şefaatinle

***

Nedense kimseler dinlemez eyvah

O kadar saf olan dileğimizi

Bir ümmi isen de ya Rasulallah

Ancak sen okursun yüreğimizi

***

Ne kanlar akıttık hep senin için

O Ulu Kitab'ın hakkıçün aziz

Gücümüz erişsin ve erişmesin

Uğrunda her zaman döğüşeceğiz

***

Yapamaz Ertuğrul Evladı sensiz

Can verir cananı veremez Türkler

Ebedi hadimü'l-Harameyniniz

Ölsek de ravzanı ruhumuz bekler.''

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *