28 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
5°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Hafız Sami Efendi...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Hafız Sami Efendi... Bir zamanların billur sesiyle gök kubbeyi çın çın çınlatan bu güzide ses sanatkarı Filibe'de dünyaya gözlerini açtı. 

1877 Osmanlı-Rus Savaşı'nda Filibe'nin Ruslar tarafından işgali üzerine ailesiyle birlikte İstanbul'a göç etmek zorunda kaldı. 

Ses kabiliyetini dedesi Hafız Bekir Efendi'den miras alan küçük Sami, sıbyan mektebinde okuduğu yıllarda sesinin güzelliği ile dikkat çekmeye başladı. 

Sultan Selim Camii imamı reisülkurra Hacı Hasan Efendi'nin yanında on iki yaşında hıfzını tamamladı. 

Birçok hocadan kıraat, tashih-i huruf, ta'lim-i Kur'an dersleri aldıktan sonra icazetini Abdüş Efendi'nin elinden aldı. Osmanlı'nın son döneminde yetişen ve başta Kur'an tilaveti olmak üzere mevlid, ezan, kaside, gazel gibi irticali okuyuşlarıyla devrinin erişilmesi güç simalarından biri olan bu altın sesli Hafız, ilk musiki bilgilerini Müştakzade Hacı Edhem Efendi'den öğrendi. 

OĞLUM SANA HÜDA MEŞKETMİŞ:

Bu genç Hafız, yeni palazlanmaya başladığı günlerin birinde mukabele okurken Zekai Dede ile karşılaşır. Dede, sesine hayran kaldığı bu hafızın kim olduğunu sorduğunda, etrafındakiler genci anlatıp, Zekai Dede'ye istikbal vaadeden bu gence üstadlık etmesi için ricada bulundular. 

Hafız Sami'yi dinledikten sonra yanına çağıran Zekai Dede, onun mûsikideki kabiliyetini ve istikbalini adeta keşfederek şöyle der;

''Oğlum, sana Hüda meşketmiş, benim meşkedecek bir şeyim yok! Gittiğin yolda böylece devam et!..''

Hafız Sami, ilk olarak on dört yaşında ramazanda Fatih Camii'nde mukabele okumaya başladığında, Kur'an hayranları bu muhteşem mabedi tıklım tıklım doldurur, büyük bir izdiham meydana getirirlerdi. Sadece İstanbul halkı değil, Anadolu'nun değişik yerlerinden birçok insan bu kulak ziyafetinden istifade edebilmek için camiye koşarlardı. 

Bilhassa 1900-1910 yılları arasında Fatih Camii'nde hünkar mahfilinin altında öyle ve ikindi arasında okuduğu mukabeleler meşhurdur. 

Kaynaklarda, onun kıraati esnasında cezbeyle kendinden geçen dinleyecilerin coşkulu feryadlarının kubbelerde yankılandığı belirtilir. 

Meşrutiyet yıllarında Esad Efendi Tekkesi'ndeki kıraati sırasında dervişlerin cezbeye kapılarak kendilerini yerlere atmaya ve bağırmaya başlamaları üzerine şeyh efendi yüksek sesle; ''el Fatiha'' demek suretiyle Hafız Sami'nin okuyuşunu kesmek zorunda kalmıştır. 

Sultan Reşad'ın büyük oğlu Ziyaeddin Efendi musikiye meraklı biri olduğu için sık sık toplantılar tertip eder, Hafız Sami de zaman zaman bu cemiyetlere katılırdı. 

Yine böylesi bir musiki cemiyetlerinin birinde,  

Tanburi Cemil Bey, Hafız Osman ve Darulaceze muhasebecisi Hafız İsmail gibi üstadların bulunduğu bir akşam, Hafız Sami bülbül gibi öyle bir şakımaya başladı ki, orada bulunanlar kendinden geçtiler. Tanburi Cemil Bey, Hafız Sami'nin yanına yaklaşarak bütün içtenliğiyle duygularını şöyle dile getirdi:

''Bundan sonra senin bulunmadığın meclislerde tanbur çalmak bana haram olsun! Meclisi ihya ettin. Çok yaşa hafızım!''

Her sıradışı insan gibi Hafız'ın da garip halleri vardı. O, annesini çok seven ve onun hasretiyle yanıp tutuşan bir hasretzede idi. 

Zaman zaman içini bır sıkıntı basıp da eliyle göğsünün sol tarafını oğuşturmaya başladığında ''neyin var?'' diye soruyorlardı. 

O da bu soruya; 

''Susun! Beni yine anamın perileri zaptetti!'' cevabını verirdi. Merhumun yeğeni Söğütlüçeşme Camii baş imamı Hafız Cevdet, dayısının hayatını anlatırken şunları söylemişti; 

Onun büyük ruhi ıstırabının neden ileri geldiği birçok kimse için sırdır. Hafız Sami'ye hayatını zehir eden hangi hadise idi, bilir misiniz? Anasının ölümü... Bütün dünyada onun kadar anasına düşkün evlat zor bulunur. 

Dertli Hafız, zaman zaman yine böyle ruhu daraldığında hemen anasının mezarına gider,  

o güzel sesiyle hazin hazin Kur'an okurdu. 

Bu içli Hafız, Hicaz'dan döndükten sonra hastalığı iyice arttı. 

Artık okumayı hemen hemen terketmişti. 

Son zamanlarda kulakları da da işitmez olmuştu. Bütün gece sabaha kadar uyuyamaz; 

''Ah anam!.. 

Ah anam!..'' diye haykırırdı. 

1936 yılında Gülhane Hastanesi'ne yatırılıp tedavi edilmeye çalışıldı. Ancak o hastalığının cismani değil ruhani olduğuna inanıyordu. 

Dolayısıyla doktora gitmeyi gereksiz görüyor, ilaçları kullanmıyordu.

Bir gün kızkardeşinin ısrarına dayanamayarak doktora giderlerken yolda bir anda durdu ve gür bir sesle ''Allah'' diye haykırarak, olduğu yere yığıldı. 

Ve tarihler 26 Nisan 1943'ü gösterdiğinde bu bülbül sesli Hafız Hakk'ın rahmetine kavuşmuştu.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *