Sadrazam-Veziriazam...
Osmanlı devlet teşkilatında padişahtan sonra devletin en yüksek rütbeli idarecisi.
Sadrazam, ''veziriazam'' diye de bilinir ve padişahın mutlak vekili olarak devlet işlerini idare ederdi. Sadrazamlara ayrıca; ''sadr-ı ali, vekil-i mutlak,
sahib-i devlet, zat-ı asafi'' gibi unvanlar da verilirdi.
Osmanlı Devleti'nin kuruluş devresinde, sadrazama sadece vezir denilirdi.
Orhan Gazi devrindeki Vezir Alaeddin Paşa, Ahmed Paşa bin Mahmud, Hacı Paşa ve Sinaneddin Yusuf Paşa ilmiye sınıfından vezirliğe getirilmişler;
aynı şekilde Çandarlı Kara Halil ile oğulları da kazaskerlikten vezir olmuşlardır.
Devletin ilk zamanlarında bir vezir bulunmaktayken, Sultan Birinci Murad Han zamanından itibaren vezir sayısı artınca hükümdarın vekili olan veziri, diğerlerinden ayırmak üzere ''veziriazam'' veya ''sadrazam'' unvanı ortaya çıktı.
Tarihlerde belirtildiğine göre, ilk veziriazam, Çandarlı Halil Hayreddin Paşadır.
On beşinci asır sonlarına kadar, vezir adedi üçü geçmedi. Vezirler; Divan-ı hümayun'da, Kubbealtı'nda toplanıp kendilerine verilen işlere baktıkları için, ''kubbe veziri'' veya ''kubbenişin'' adını da almışlardır.
Fatih devrinde sadrazamlık, devşirme yoluyla devlet kadrolarına giren liyakatli devlet adamlarına da verilmeye başlandı ve bu usul on sekizinci asra kadar devam etti.
Fatih Kanunnamesi'nde sadrazamın devlet içindeki yeri şu şekilde yazılıdır:
''Bilgil ki vüzera ve ümeranın, vezir-i azam, başıdır, cümlenin ulusudur, cümle umurun vekil-i mutlakıdır ve malımun vekil-i defterdarıdır ve ol vezir-i azam nazırıdır ve oturmada ve durmada ve mertebede vezir-i azam cümleden mukaddemdir''.
Sarayda toplanan ve önemli devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı Divan-ı hümayunda, Fatih Sultan Mehmed Hana kadar bizzat padişahlar reislik ederken, bu görev daha sonra veziriazamlar tarafından yerine getirilmeye başlandı.
Veziriazamlar, Divan-ı hümayunda neticeye kavuşturulmayan veya arza lüzum görülmeyen işleri, kendi konaklarında Pazartesi, Çarşamba, Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri ikindi ezanından sonra topladıkları divanda görüşürlerdi ki buna ''ikindi divanı'' adı verilirdi.
Osmanlı Devleti dahilindeki bütün tayin, azil, terfi ve yükselmelerde birinci derecedeki merci ''sadaret'' olup, bu işlerin hepsi sadrazamın emri ile yapılırdı. Sadrazam, sadece Enderun ile ilgili işlere karışamazdı.
Padişahın seferde olmadığı zamanlarda bazı yüksek dereceli memurların muamelelerinde, hükümdarın izni alınırdı. On yedinci asra kadar padişahın mutlak vekili olma hususiyetlerini korudular.
Ancak, bu devirden sonra sadraazamların tesir alanları daraldı.
Sadrazamların, devletin ekonomik hayatında da önemli rolleri vardı.
5999 akçeye kadar timarları, padişahın iradesini almaksızın hak sahiplerine verebilirlerdi.
Ayrıca timarın zeamete veya bir hasın zeamete çevrilmesi gerektiğinde padişahın iradesi alındıktan sonra, verilen beratın tuğrasını mutlaka sadrâzam çekerdi.
Padişahların sefere çıkmadığı durumlarda, Serdar-ı ekrem ''Başkumandan'' sıfatıyla orduyu sadrazamlar kumanda ederlerdi.
Büyük yetkilere sahip olduklarından sefer esnasındaki bütün muameleleri yürütürlerdi.
İstanbul'un emniyeti, halkın temel ihtiyaç maddeleriyle ilgili işler de sadrâzamın vazifeleri arasındaydı.
Bu işlerle İstanbul kadısı, yeniçeri ağası ve bostancıbaşı vazîfeliydi.
Ancak birinci derecede mesul sadrazamdı.
Bunun için diğer görevlilerle birlikte sık sık İstanbul'u teftişe çıkarlar, asayiş ve esnafı kontrol ederlerdi. Sadrazamın önemli görevlerinden biri de, kapıkulu ocaklarının üç ayda bir verilen maaşlarının dağıtılmasıydı.
Yeniçerilerin ulufeleri divan-ı hümayunda, ocaklarınki paşa kapısında sadrazamın huzurunda verilirdi.
Veziriazamların ''iç ve dış halkı'' denilen kalabalık maiyetleri ve kendilerinin besledikleri askeri kuvvetleri vardı. Buna; ''kapı halkı'' denilirdi.
Veziriazamların kapı halkı, asker olanlar haricinde 300 ile 1000 kişi arasında değişirdi.
Sadrazamların bu kadar kalabalık maiyetleri dolayısıyla masrafları çoktu.
Bu sebeple sadrazama gelir olarak haslar tahsis edilirdi.
Has bölgesindeki vergiler olan bu gelir, iki milyon sekiz yüz bin akçe civarında olurdu.
Bundan başka ''caize'' denilen padişaha gelen haraçlarda, sadrazamın bir miktar hissesi vardı. Emekli olması halinde, yüz elli bin akçe senelik maaş alırdı.
Sadrazamlık unvanı, 1838 senesine kadar devam etti. Sultan İkinci Mahmud Han, devlet teşkilatında yaptığı değişiklikler sırasında, sadrazam yerine başvekil'in kullanılmasını emretti.
Ancak bir sene sonra tekrar sadrazam unvanı kullanılmaya başlandı.
1878'de tekrar başvekil unvanı konuldu.
