Alimlerin Tasavvuf Görüşleri...
Muhaddis Ahmed b. Hacer Haysemi, Fetava-i Hadisiye isimli eserinde şöyle buyurmuştur;
"Hülasa olarak Allah-u Zülcelal'e süluk eden şahıs için en güzel yol, bu söylenenlere vasıl olmak için, bir tabib-i azam olan mürşid-i kâmile tabi olup, tedavisinin altına girmektir."
Fahreddin-i Razi, Tefsir-i Kebir'inde fatiha suresindeki;
"Ya Rabbi bizi, o kendilerine nimet verdiğin mesutların yolu olan doğru yoluna hidayet eyle." (Fatiha; 5-6) ayet-i kerimesinde;
"Bir kimsenin ancak bir mürşid-i kamile teslim olup manevi dairesine girmek suretiyle, kendilerine nimet verilen kişilerin doğru yoluna hidayet olabilir, " diye işaret ettiğini söylemiştir.
Hüccet-ül İslam İmam-ı Gazali, Sufiyyeye dahil olmanın ve onlarla beraber bulunmanın, farz-ı ayn olduğunu söylemiştir. (Şerh'ul Hikem)
Çünkü hiçbir kimse kusurlardan ve manevi hastalıklardan beri değildir.
Yalnız bu durumdan peygamberler hariçtir, manevi hastalıklardan ve kusurlardan kurtulabilmek için mutlaka bir mürşid-i kamile teslim olup intisab etmek gereklidir, demektedir.
Tarikat ehline, Musa aleyhisselam'ın Hızır aleyhisselam'a yapmış olduğu şu teklif şeref olarak kafidir.
Allah-u Zülcelal, Kur'an-ı Kerim'de bu kıssayı hikaye ederek şöyle buyurmuştur:
"Musa aleyhisselam'nın Hızır aleyhisselam'a "Sana öğretilen ilimden bana da öğretmen şartıyla sana tabi olabilir miyim?" (Kehf; 66)
Musa aleyhisselam ulu'l-azm peygamberlerden olduğu halde, Hızır aleyhisselam'a manevi ilminden dolayı mutabaat yapmayı ve kendisini bu konuda irşad etmesini teklif etmiştir.
Musa aleyhisselam; "Ya Rabbi bilmek istiyorum yeryüzünde benden daha alim bir kimse var mı?" diye Allah-u Zülcelal'e münacaatta bulundu.
Allah-u Zülcelal; "Evet kulum Hızır vardır." buyurdu. Musa aleyhisselam onunla konuşmayı ve beraber olmayı murad etti.
Allah-u Zülcelal'de onların buluşmasını sağladı.
Musa aleyhisselam, Hızır aleyhisselam ile bir araya geldiği zaman bu ayet-i kerimeyi ona söyleyerek kendisine tabi olmayı teklif etti.
İşte bu ayet-i kerime, tasavvuf ehlinin, bu manevi ilmi elde etmek için bir mürşid-i kamile intisab etmesinin gerekli olduğuna en büyük delildir.
Ahmet bin Hanbel daha önceleri tasavvuf ve tarikatı tasvip etmediği halde, Ebu Hamza Bağdadiyi gördükten sonra tasavvuf ve tarikatın hak ve de gerekli olduğunu itiraf etmiştir.
Hatta oğlu Abdullah'a;
"Oğlum bu insanlardan ayrılma, onlarla beraber ol; bütün emirlerin Allah-u Zülcelal'in tanınması, zühd, vera ve güzel ahlak başı bunlardadır, " diye nasihatta bulunmuştur.
İmam-ı Gazali, kendine bir mürşid arayıp bulduktan sonra, mürşidiyle beraber olmak sureti ile kendini yetiştirmeye çalışmıştır.
İzzettin b. Abdüsselam mürşidi Hasan-ı Şazeli'nin uzun zaman yanında bulunmuş ve sohbetlerine devam etmiştir.
Ve şöyle buyurmuştur:
"Ben şeyh Hasan-ı Şazeli ile beraber olmadan önce kemalâtı ve İslam ahlakını bulamamıştım. Ancak onunla beraber olduktan sonra buldum."
İmam-ı Gazali'ye; "Hüccet-ül İslam" Şeyh İzzettin bin Abdüsselam'a da; "Sultanü'l-ulema" dedikleri halde ve ikisi de şeriatı ve zahiri ilmi en üst düzeyde bilmelerine rağmen yine de bir mürşid-i kamile intisab etmişler ve tarikata girmişlerdir.
Allah-u Zülcelal ayet-i kerime de şöyle emretmiştir:
"Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sadıklarla beraber olun." (Tevbe;119)
Diğer bir ayet-i kerimede;
"Bana yüz tutanın yolunu tut." (Lokman;15)
Şeyh-ül Ekber İbn Arabi kuddise sırruh şöyle buyurmuştur:
"Her zamanda Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer gibi içi dışı, sözü özü birleşen zevatlar bulunmaktadır. Onlara sadıklar denir.
Çünkü onlar özleriyle imanlarında, fiilleriyle amellerinde, sözleriyle hallerinde sabit, doğru, müstakim, haktan ayrılmaz zevatlardır.
Bunlarla beraber olmayı Allah-u Zülcelal emretmiştir."
Peygamber Efendimiz, Haris b. Malik'e;
"Ya Haris! Nasıl sabahladın?" diye sormuş,
o da:
"Hak bir mü'min olarak!" cevabını verince, Peygamber Efendimiz; "Ne dediğine bak.
Şüphesiz her hakikat için bir hakikat vardır.
Bunu ispat et İmanın hakikati nedir?" buyurmuştur. Haris b. Malik;
"Ben Nefsimi dünyadan çevirdim cennetteki mü'minlerin sanki birbirlerini ziyaret ettiklerini görüyorum.
Cehennemdeki insanların da sanki ateşin içinde yuvarlandıklarını görüyorum. Allah-u Zülcelal'i Arş-ı Ala'da bariz tecelli ettiğini görüyorum.'' deyince, Peygamber Efendimiz;
"Sen Hak bir mü'minsin haline devam et!" diye üç kere tekrar etti ve; "Kim kalbini nurlandırmak istiyorsa Haris'e baksın." buyurdu. (Beyhaki)
Tabi bu bakış manalı bir bakıştır.
Zahiri ve suri bakış murad edildiği gibi, rabıtadan murad olan manevi bakış da kastedilmiştir.
Bu tür bir bakıştan dolayı insanın üzerine Allah-u Zülcelal'in rahmeti, feyzi ve bereketi geldiği için kalbi münevver eder.
