Muhammed Küfrevi...
Muhammed Küfrevi hazretleri, Siirt ilinin Küfre köyünden bir asır önce Bitlis'e gelerek, yerleşmiştir. Bitlis'in Kızıl Mescit Mahallesinde ikamet eden Muhammed Küfrevi, olgunluk, fazilet timsali olmuş, ilmiyle çevresinde şöhret kazanmıştır.
Daha sonra Şemdinli'ye giderek Seyyid Taha-i Hakkari hazretlerinin sohbetine devam etmiştir. Seyyid Taha-i Hakkari ona hilafet vererek, memleketi Bitlis'e göndermiştir...
HERKESTEN SAYGI GÖRMÜŞTÜR:
Fakir halka ve evine gelen misafirlere karşı gösterdiği şefkat ve insanlığa olan büyük hizmetleri ile kendisini sevdiren bu mübarek zat, Osmanlı döneminin Padişahlarından da saygı ve itibar görmüştür...
Muhammed Küfrevi hazretleri buyurdu ki;
''Bid'at sahibini üstün tutan, dinin yıkılmasına yardım etmiş olur.
Kim bid'at ehline güler yüz gösterirse, dini hafife almış olur.
Bid'at ehlinin cenazesine katılan, ayrılıncaya kadar Allah'ü Te'ala'nın gazabından kurtulamaz.
Gayr-i müslim ile yemek yerim, fakat bid'at ehliyle sofraya oturmam. Bid'at ehli ile aramda demirden bir kale olması, bana çok sevimli gelir.
Bid'at sahibine buğzeden kimsenin ameli az da olsa, Allah'ü Te'ala onu affeder...
Bid'at ehlinden yüzünü çevirenin kalbini, Allah'ü Te'ala iman ile doldurur. Bid'at ehlini hakir gören kimsenin, Allah'ü Te'ala Cennet'te derecesini yüz derece yükseltir. Ebediyyen bid'at sahibi olma!''
''Allah'ü Te'ala semayı yedi kat yarattı.
Her katta mahluklar ve melekler yarattı.
Bunlar O'na ibadet ve itaat ederler.
Birinci kat, yani dünya semasında bulunanların ibadeti korku ve ümid üzere bulunmaktır.
İkinci semada bulunanların ibadeti, muhabbet ve hüzün üzere bulunmaktır.
Üçüncü semada bulunanların ibadeti, minnet ve haya üzere bulunmaktır.
Dördüncü semada bulunanların ibadeti, şevk ve heybet üzere bulunmaktır.
Beşinci semada bulunanların ibadeti, münacat ve iclal, saygı üzere bulunmaktır.
Altıncı semada bulunanların ibadeti, inabet, tövbe ve tazim, saygı gösterme üzere bulunmaktır.
Yedinci semada bulunanların ibadeti ise, mürüvvet, cömertlik ve kurb, yakınlık üzere bulunmaktır.''
SAKIN SİYASETE GİRMEYİN!
120 seneden uzun bir ömür süren Muhammed Küfrevi Hazretleri, 1952 senesinde vefatına yakın sevenlerine şöyle buyurdu:
''Sakın siyasete girmeyin.''
Diğer mühim vasiyetim de;
kız evlatlarınızı dindar yetiştirin.
Kocasına sadık bir ev hanımı ve salih evlatlar yetiştirecek bir anne olurlarsa, hem dünyaları hem de ahiretleri mamur olur.''
***
Alvarlı Muhammed Lütfi ''Efe''...
Nakşibendi büyüklerinden.
1868 tarihinde Erzurum'un Hasankale ilçesine bağlı Kındığı köyünde doğdu.
Babası Hace Hüseyin Efendi, annesi, Seyyide Hadice Hanımdır.
İlk tahsilini babasından aldı. Sonra Erzurum'daki tanınmış bazı alimlerin derslerine devam etti.
1890 yılında Hasankale'nin Sivaslı Camiine imam oldu. Aynı yıl babasıyla Bitlis'e giderek Muhammed Küfrevi hazretlerine talebe oldu. Batıni ilimlerde ilerledi.
Her gün iki saat hocasının sohbetinde bulunurdu.
Efe hazretleri anlatır:
''Bir gün sohbetten sonra hazret-i Pir dışarıya çıkmışlardı. Ben de kendimde olmaksızın kapıya yöneldim. Odadan dışarı çıktığımda hazret'i Pir'i bir kolunda büyük oğlu Şeyh Abdülhadi, diğer kolunda Şeyh Abdülbaki hazretleri olduğu halde sofada ayakta bekler gördüm.
Elleriyle yaklaşmamı emrettiler. Yanına vardığımda mübarek ellerini şakaklarıma koyup öyle bir nazar ettiler ki, başım Arşa değdi sandım."
Muhammed Lütfi Efendi, bu nazarla bilinmeyen, anlaşılmayan derecelere kavuştu.
Ertesi sabah Pir-i Küfrevi hazretleri kendisini halife seçtiğini ve halkı irşada memur ettiğini bildirdi. Böylece icazetini aldıktan sonra bir müddet daha Sivaslı Camiinde göreve devam etti.
Sonra tayini Erzurum'un Dinarkom köyüne çıktı. Burada iken 1916'da Rusların doğuda Van, Muş ve Bitlis'i ele geçirmeleri üzerine Erzurum'a geldi.
Rus istilasının devam etmesi ile Tercan'ın Yavi Köyüne gitti.
Burada bir taraftan imamlık yaparken diğer taraftan gönlüne girdiği herkesi Rus zalimlerine karşı silahlandırdı.
1917'de Rusya'da bolşevik ihtilalinin vuku bulmasından sonra Ruslar, Osmanlı topraklarından çekilirken silahlarını Ermenilere vererek, onları masum ve savunmasız Türkler üzerine kışkırttılar.
Ermenilerin hedefi, Doğu Anadolu'yu da içine alan büyük Ermenistan devletini kurmaktı.
Bunun için Türk ve Müslüman olan halkın bölgeyi terketmesini istiyorlardı.
Bu gayeleri tahakkuk ettirmek üzere görülmemiş bir kıyım ve imha hareketine başladılar.
Beşikteki bebeklere ve yatalak hastalara varıncaya kadar öldürdüler.
Bazılarını cami, ev ve ahırlara toplayarak, sonra ateşe verdiler.
Bu mezalim, doğudan batıya doğru büyük bir göç dalgasının başlamasına sebep oldu.
Ermenilerin bu insanlık dışı fiillerine karşı, Muhammed Lütfi Efendi, Yavi ve komşu köylerden topladığı altmış kişilik bir müfrezeyle harekete geçti. Önce Oyuklu köyü yakınında Rusların karargah deposu olan ve Ermenilerin elinde bulunan bir silah deposunu bastı.
Bu silah ve malzemeleri Haydari Boğazı'ndaki Zergide köyünde bulunan Türk ordusuna ulaştırdı. Mart 1918'de Türk ordusu ile birlikte Erzurum'a girdi.
Ancak aynı gün babası Hâce Hüseyin Efendi şehîd düştü.
Doğu'nun Ermeni mezâliminden kurtarılmasından sonra tekrar Hasankale'ye döndü.
Kendisine Hasankale müftülüğü teklif edildi ise de kabul etmedi. Bu sırada Alvar köyü insanlarının ısrarlı istekleri üzerine oraya yerleşti.
Bundan sonra halk arasında "Alvar İmamı" ve "Efe hazretleri" ünvanıyla tanındı.
Bir Nakşibendi Halidi şeyhi olarak 1939'a kadar bu köyde, bu tarihten sonra da Erzurum'da halkı irşad ile meşgul oldu.
1947, 1949 ve 1950 yıllarında olmak üzere üç defa hacca gitti. 12 Mart 1956'da vefat etti.
Cenazesi Alvar köyüne defnedildi.
***
Hac ettiği günlerden birinde Rabbine şöyle yakarmaktadır:
''Alil, zelil bu yollara düzüldük
Hakir fakir deni raha süzüldük
Halimiz ne olur ya Rab üzüldük
Ey keremler kanı huccacı affet
Rahmet-i Rahman'a muhtacı affet!
Gönderdin Habib'in aleme rahmet
Sen eyledin bizi Habib'e ümmet
Senden özge kimden görek merhamet
Ey keremler kanı huccacı affet,
Rahmet-i Rahman'a muhtacı affet.
Hürmet-i Ahmed'e bağışla bizi
Al-i Muhammed'e bağışla bizi
Vüs'at-i rahmete bağışla bizi
Ey keremler kanı huccacı affet,
Rahmet-i Rahman'a muhtacı affet.
***
Efe hazretleri, misafirperverdi.
Herkesi severdi. Zaviyesinde her gün en az yirmi misafir bulunurdu. Misafirleri uzaktan geldiyse, gece evinde ağırlar, sabah kahvaltılarını verir, dertlerini dinler ve uğurlardı.
Altmış sekiz sene misafirsiz bir sofraya el uzatmadı.
Dünyayı hiç sevmezdi. Dünya malıyla hiç ilgilenmedi. Doksan senelik hayatında taş taş üstüne koymadı.
Bir evi yoktu. Cenab-ı Hakka hamdederek; ''Elhamdülillah, tapuda kaydım dünyâlık bir şeyim yok. Babam bu dünyaya bir çivi çakmamıştı. Benim de bir çivim yok." derdi.
Herkese, bilhassa hasta ve düşkünlere karşı çok merhamet ve şefkatli idi. Fakir ve yoksullara hiç beklemedikleri anda yardım eder onların ne halde olduklarını kendilerinden iyi bilirdi.
Birçok fakire fırınlardan ekmek göndererek günlük ihtiyaçlarını karşılardı.
İhtiyacından dolayı huzûruna gelenler, derdini söylemeden, kendisi Allah'ü Te'ala'nın izniyle onların isteğinin ne olduğunu anlar ve ihtiyaçlarını giderirdi.
www.bizimsahife.org
