İnsan ve Cinlerin Müftüsü...
Evliya Çelebi, meşhur ''Seyahatname'sinde'' Edirne'deki ''Kemal Paşazade Medresesi'' hakkında şöyle garip bir hikaye anlatır;
''1483 tarihinde Kemal Paşazade Ahmed Çelebi, ilim talebesi iken Edirne şehrine gelerek, bu medresenin müderrisinden, yerleşecek bir oda ister.
Müderris; ''Molla! Medresemizde ancak boş bir oda vardır, onu da cinler ele geçirmişlerdir.
O hücreye kim girdi ise, sabaha ölüsü dışarı çıkar!'' diyerek, tehlikeyi bildirir.
Fakat Kemal Paşazade'nin isteğinde ısrar etmesi üzerine müderris, ''Molla! ahiret hakkını helal eyle!'' diyerek, odanın anahtarını ona teslim eder.
Molla ise, ''Bismillah!'' diyerek, hücrenin kapısını açar ve postuna oturur.
Akşamdan sonra kapıcılar ve müderris, kapının önüne eski adetleri gibi bir teneşir, bir tabut ve diğer cenaze malzemelerini hazırlayıp bırakırlar.
Gece yarısında Kemal Paşazade, dersle meşgul iken duvarın kıble tarafı ikiye ayrılır.
Elinde sevimli, genç bir evladıyla bir ihtiyar ortaya çıkar.
Selam ve sohbetten sonra ihtiyar:
''Ey oğul! Bu evladımı sana Allah emaneti veririm. Buna ilim öğretip namazın şartlarını belletesin...'' deyip gider.
Kemal Paşazade besmele ile o temiz çocuğa biraz Kur'an dersi verip kendi işiyle meşgul olur.
Sabahtan önce yine duvardan o ihtiyar ortaya çıkarak söze başlar;
''Ey oğul! Allah senden razı olsun, iki cihan saadetine nail olasın. Ben cinlerin meliklerinden Asfail'im.
Her zaman bu odaya gelip yerleşenlere bu evladımı emanet verip giderim.
Onlar ise, emanete hiyanet edip evladıma el uzatırlar. Ben de onları öldürürüm.
Şimdiden sonra sana bütün garip ve acayip ilimlerin yolu açılsın, müfti's-sakaleyn; ''insan ve cinlerin müftüsü olasın.'' dedikten sonra dualar ederek,
yine çocuğuyla duvara girip kaybolur.
Kemal Paşazade sabah dışarı çıkınca görür ki, cemaat hazır olup su ısıtmışlar.
Kemal Paşazade'yi görünce hayrete düşerek Allah'a şükrederler. O ise, sırrını açıklamadan bu hücrede ilim tahsilini tamamlayıp asrının önemli alim ve fazılı olarak, sonunda gerçekten insanların ve cinlerin müftüsü olur.
Bu zatın yükselmesine sebep, Edirne'deki bu medrese odası olmuştur.
***
İyiliğin Peşinden İmtihan Gelir:
Salih bir zat vardı. Çok cömertti.
Elinde avucundakileri muhtaçlara dağıttığı gibi, yardım isteyen fakirler olursa, onlara belli etmeden, başkalarından kendi adına borç alır fakirlere hediye ederdi.
Bu zat bir gün hastalanır, yatağa düşer.
Hastalığı gittikçe artar.
Bunu duyan alacaklılar, onun ölüm döşeğinde olduğunu düşünerek başucuna dikildiler.
Salih zat, bundan son derece utanmış, rahatsız olmuştu.
Asık yüzlü, sıkıntılı tiplerle çevrili olması onu üzmüştü.
Bir şeyler söylemek istedi ancak, bize para gerek, nasihat değil, diye susturuldu.
Bu sırada dışarıdan helva satan bir çocuğun sesi duyuldu.
Salih zat, bir adamına seslenerek helvaları satın alıp ziyaretçilere ikram etmesini istedi.
Görevli, çocuğun tepsisindeki bütün helvaları aldı. Ziyaretçilere ikram etti.
Herkes abus çehrelerle helvaları yediler.
Çocuk gelip helvaların parasını istedi. Salih zat;
''Evlat bunları bana borç olarak yazar mısın? deyince çocuk, tek kelime söylemeden dışarı çıktı, 50-100 metre ileride bir ağacın altına oturup sessizce ağlamaya başladı.
Oradan geçmekte olan şehrin valisi onu gördü, yanına gelip başını okşadı, niye ağladığını sordu. Çocuk olup biteni anlattı, o zata edebimden bir şey diyemedim ama,
Ben bunları zaten borç olarak almıştım, nasıl ödeyeceğim, evime nasıl para götüreceğim?"
diye ağlıyorum dedi.
Vali, hasta yatan salih zatı yakından tanıyordu. Çocuğun parasını ödedi.
Çocuğa içi altın dolu yedi sekiz kese altın vererek gidip o salih zata vermesini söyledi.
Altınlar eve gelince alacaklıların neşesi yerine geldi.
Herkes alacağını tahsil etti. Ancak böyle aniden paranın gelmesine de bir anlam veremediler.
Salih zat şu cevabı verdi;
"Ben sıkıntı içindeydim. Siz de sıkıntı içindeydiniz. Buna bir de çocuğun üzüntüsü eklendi. Çocuğun edebi, tek kelime etmeden gitmesi, işi çözdü.
Allahü Te'ala o masumun ihlası, edebi hürmetine sıkıntıları giderdi.
İmtihanı kazanan o masum oldu.''
Alacaklılar utanıp paraları tekrar vermek istediler. Ancak kabul etmedi.
İnsan bir iyilik yaptığında samimiyetinin belli olması için peş peşe imtihanlardan geçirilir.
Hatta iyilik yaptıklarından küfranı nimet görür.
Eğer sabrederse iyiliğinin karşılığını kat kat alır. Sizler bir iyilik yaptınız.
Ama sabredemediniz.
Eşyanın hakikati görüldükten sonra pişman oldunuz, dedi.
