Şeyh-EL-Neccar...
Asıl adı, Şeyh Hüseyin el-neccar.
Siirt'tin en eski ulemalarından biri olup, Siirt yerleşim alanına geçmeden kendisi şu anki ilimize gelip yerleşmiş bulunmakta.
Şeyh el Neccar'ın şu an metfun bulunduğu yer ise, Bitlis Vilayetine Bağlı bir ilçeydi. O ilçe ise, Şirvandı. Metfun bulunduğu yer, Şirvan ilçesi idi.
Şirvan ilçesi bitlise bağlıydı.
Botan kıyısında bulunan ve billoris yolu üzerinde kırmızı han ''han-ıl-ahmar'' olarak, adlandırılan yer Siirt yerleşim alanıydı.
Şeyh el-neccar, daha önce orda ikamet etmekte idi.
Han-ıl-ahmardan göç edip şu anki metfun bulunan yere yerleşti.
Bu zat, Bölge insanı ve yerleşimcileri tarafından çok takdir edilirdi.
Bu zat, ilim irfan sahibi talebeler yetiştirdiği gibi asıl sanatı marangozluktu.
Marangozlukta bölgede üstüne yoktu.
Kendisi Selçuklu sanatının meydana getirdiği,
XII yüzyıl ahşap minberlerin en güzel örneklerinden birini büyük camiye yaptığı Caminin minberi değişik tekniklerle yapılmış olup, kakma tekniğinde geometrik şeritler, yazı frizleri ile süslenmiştir.
''Şeyhan Neccar tarafından kufi yazıları yazılan ceviz ağacından olan bu minber üzerindeki kitabesinden H.1219 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır.
Minber 1933 yılında Ankara Etnoğrafya Müzesi'ne götürülmüştür.''
Talebelerine güzel sözleri olan ;
Evliyadan Şeyh-ün-Neccar hazretleri, bir gün, tasavvufa girmek isteyen bir gence;
''Evladım, her şeyden önce İslamiyeti öğren, '' buyurdu. Kıyamet günü herkese İslamiyetten sorulacak, tasavvuftan sorulmayacaktır.
Ve ekledi;
''Cennete girmek, Cehennemden kurtulmak da İslamiyete uymakla olur.''
Şöyle devam etti;
''Bütün Peygamberler, herkesi İslamiyete çağırmıştır.''
Kurtuluş yolu İslamiyettir.
Derin bir nefes aldı.
Din düşmanlarının dine saldırarak, İslam kitaplarını yok ettikleri, Müslüman yavrularını aldattıkları bir yerde Allah'ü Te'ala'nın emirlerinden bir tanesinin yapılmasına sebep olmak, binlerle altın lira sadaka vermekten daha sevaptır.
Delikanlı merak etti;
Hikmeti ne efendim? Çünkü bu ufak iş, Peygamberlere uymak, onların tebliğ vazifesine ortak olmaktır.
Ve daha açıkladı;
Ayrıca İslamiyetin meydana çıkmasına çalışmak, nefsin istemediği bir şeydir.
Buna çalışan, nefsiyle cihad etmiş olur.
Hayrat yapmak ise, nefsin hoşuna gidebilir.
Genç sordu;
Parayı, İslamiyetin yayılması için harcarsak efendim?
Evet, bu maksatla para sarf etmek, çok kıymetlidir, buyurdu. Bu niyetle az bir şey vermek, bu niyet olmadan sarf edilen milyonlardan aşağı değildir.
Bir kalpte iki sevgi;
Bir gün de talebesinden biri;
Hocam, geçenki sohbette; "Bir kalpte iki sevgi olmaz" buyurmuştunuz.
Bunu açıklar mısınız, diye arz etti.
Cevaben;
Evladım, "Allah sevgisi'yle, '' "Nefsin sevgisi" birbirlerine zıddır, buyurdu.
Ve ekledi;
İnsan kendini severse, Rabbini sevemez.
Rabbini severse, kendini sevemez.
Bir kalpte, bu iki sevgi birlikte bulunamaz.
Ve özetledi;
Kendini beğenmemek, Allah'ü Te'ala'nın büyük ihsanıdır ki, bu hale kavuşan, "Allah sevgisi"ne kavuşmuş demektir.
Vefatında cemaat yerden kaldırmaya çalıştığı naşını kaldıramamış daha doğrusu yerden kalkmamış, cemaat sorar, zatın sizlere veya herhangi birilerine tavsiyesi varmı diye evet derler.
Deflerle salavat getirmediğiniz takdirde naşımın ölürken kalkmıyacağını söylemiş idi, talebeleri ve cemaat deflerle salavat getirince naşı yerden kalkar.
İkinci kerameti ise, camiye götürdüklerinde namazın ardından naşı yine yerden kalkmaz yine cemaate sorarlar başka bir tavsiyesi varmıydı yine evet derler.
''Benim bir talebem var yemende gelip üzerime kendiside namaz kılmazsa naşım yerden kalmayacaktır demiş.
O esnada cemaat ufukta bir adamın göründüğünü fark eder, sorarlar kimsin nerden geliyordun diye adam derki, ben Yemenden geliyorum, vefat eden benim üstadım üzerine namaz kılmaya geldim der.''
Kendisi namazını kıldıktan sonra zatın naşı yerden kalkar.
Bu büyük zatın buna benzer değişik kerametleri olmuştur.
Zatın 950 1050 yılları arasında yaşadığı kesin olmayan araştırmalar neticesinde elde edilmiştir.
Zat, şu an İbleliye mevkiinde Botan eteklerine bakan yerde metfun bunmaktadır.
Kaynak: Evliyalar Siirt...
