14 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Sıkıntılar Karşısında Sabırlı Olmak...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Sabır kelimesi sözlükte; ''dayanma ve dayanıklılık'' anlamına gelir. 

Ahlaki bir terim olarak sabır; ''başa gelen musibetlerden dolayı şikayetçi olmamak, yakınmamak, sızlanmamak, nefse ağır gelen ve hoşa gitmeyen işler karşısında sükûnet ve dayanma gücü'' demektir.

Resulullah (s.a.v) hayatı boyunca türlü işkencelere, bela ve sıkıntılara maruz kalmıştır. 

Ancak her birinde metanetini korumuş, yaşadığı üzücü ve ağır imtihanlara karşı sabır ve tahammül göstermiştir. 

Yaşadığı her zorlukta yüce Allah'tan kolaylık yolunu dilemiş ancak sebepler dairesinde elinden geleni yapmıştır. 

Olayların sonucunu ise Cenab-ı Hakk'a havale ederek, tevekkül etmiştir. Musibet anlarında kendini tutmuş, en şiddetli savaş meydanlarının ortasında kaldığında bile en ufak bir şikayette bulunmamıştır.

Efendimiz'in hayatı çile ile başlayıp çile ile devam etti. Hayatta, bir kişinin yaşayabileceği birçok acıyı yaşarken sabrın selametli zirvelerine çıktı. 

Zira daha doğmadan babası vefat etmiş, yetim olarak doğmuştu. 

Altı yaşında annesinin de vefatıyla öksüz kalmıştı. Sekiz yaşında kendisine bakan dedesi de vefat etmiş, amcasıyla yaşamak zorunda kalmıştı. 

Hayattayken Hz.Fatıma hariç tüm evlatlarının vefatını görmüştü. 

''Hüzün yılı'' diye bilinen yılda, hem de sadık eşi Hatice annemizi aynı sene kaybetmişti. 

Elli iki yıl hayat sürdüğü Mekke'den ilerlemiş yaşına rağmen çıkarılmış, 500 kilometreye yakın çöl ve taşlık yolu geçerek Medine'ye hicret etmişti. 

Medine'den Kabe'yi ziyaret için geldiğinde Mekke'ye kabul edilmemiş, Kabe'ye yaklaşık 20 kilometre uzaklıkta olan Hudeybiye'den geri döndürülmüştü. Vefat ederken dahi tahammül edilemeyecek derecede yüksek ateşle vefat etmişti. 

'''Allah bir kavmi severse onları imtihan eder.'''

(Tirmizi) hadisinin de beraberinde Allah Te'ala en ağır imtihanları peygamberlerine, onların içinde de kendine en yakın olan habibine vermiştir. 

Resulullah (s.a.v) işte tüm bunlara sabr-ı cemil göstermiş ve ashabına da; ''Hoşlanmadığın şeye sabırda büyük hayır vardır''(Ahmed b. Hanbel) diyerek, sabrı tavsiye etmişti.

Sahabilerden Ebu Talha, Efendimiz'in sabır ahlakını şöyle anlatmıştır: 

''Resulullah'a açlıktan şikayet ettik ve karınlarımızı açıp gösterdik. 

Herkeste bir taş vardı. Resulullah da karnını açtı, onda iki taş vardı.''(Tirmizi)

Sahabe-i kiramın beyanlarına göre Resulullah'ın evinde bazı aylar hiç ateş yakılmazdı, yiyip içtikleri sadece hurma ve su olurdu. 

Allah'ın resulü ve ailesi buğday ekmeğini üst üste üç gün doyuncaya kadar yememişti. 

İmtihanın her türlüsünü yaşayan Efendimiz imtihanların en ağırı olan açlıkla ömür boyu sınanmıştı. 

Efendimiz hiçbir zaman mükellef bir sofrada oturmamış, tam tok olarak hiçbir sofradan kalkmamıştı. 

Bir günde iki sefer yediyse biri mutlaka hurmaydı.

Efendimiz'in en zor yılları Mekke yıllarıydı. 

Amcası Ebu Talib ölünceye kadar, Kureyşliler 

Hz.Peygamber'e dokunamamışlardı. 

Ancak onun ölümünden sonra Efendimiz'e hakaret ve işkence etmeye başladılar. 

Resulullah kendisine gösterilen eziyet, şiddet ve hakaretlere sabır gösterirken çektiği sıkıntıyı şöyle dile getirmişti;

''Ey amcam! Senin ayrılığın ne süratli bir şekilde bana kendisini hissettirdi.'' (Hilyeü'l-Evliya)

Hz. Peygamber'in büyük bir soğukkanlılık ve tahammül gösterdiği en ağır imtihanlarından biri de Uhud Savaşı'dır. 

İslam ordusu 1000 kişidir. Müşrikler ise, tam üç katıdır. Bunu gören ordunun içindeki münafıklar daha savaşın başında Müslümanları terkeder. 

Sayıları 300'e ulaşır. 

Peygamber ordusu artık 700 kişi kadardır. 

3000 kişilik teçhizatlı orduyla savaşmak durumunda kalırlar. 

Hz. Peygamber'in amcası Hz. Hamza da bu savaşta hunharca şehid edilir, ve dudaklarını kesilir ciğeri sökülür. Savaş öyle şiddetlidir ki, bir ara Efendimiz'in etrafında sadece on beş kişi kalır. 

Efendimiz'e küfrün elinde sayısız ok gönderilir. Sahabiler kendilerini feda ederler ancak iki tanesi onları da aşarak alemlere rahmet olarak gönderilmiş Efendimiz'in yüzünü koruyan miğfere gelir. 

Miğferin iki demir halkası okların şiddetinden Hz. Peygamber'in mübarek dişlerine saplanır. 

Alemlerin kendi hürmetine yaratıldığı Resulullah'ın kanı akmaya başlar. 

O an Peygamberimiz kadar, onu ne pahasına olursa olsun koruyacaklarına söz vermiş sahabenin de canı yanmıştır.(Fıkhü's-Sire)

Mü'minin durumu gıpta ve hayranlığa şayandır. 

Zira her işi hayırdır. 

Böylesi bir özellik, yalnız mü'minde vardır. 

Sevindirici bir işle karşılaşırsa şükreder, o iş kendisi hakkında hayırlı olur. 

Başına bir bela gelecek olsa sabreder, bu da kendisi için hayırlı olur.

(Müslim)

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *