M. Akif maziyi örnek gösterirken...
M. Akif, Kur'an'ın anlatım yönteminden yararlanmaktadır.
Kur'an da, sık sık geçmiş kavimlerin hikayelerini anlatmakta, onlardan ibret alınmasını istemektedir.
Birçok ayeti tefsir etmiş, şiirlerini onların ilhamıyla kaleme almış bir şair olarak, o da sık sık ayetlere başvurur.
Mücadele suresinin; 20-21. ayetlerini tefsir ettiği ve Sebilürreşad'da yayımladığı bir tefsirde, şunları söyler;
''Nazarımızı maziye doğru çevirirsek;
Cenab-ı Hakk'ın gösterdiği yolu tutmayan, peygamberlerin sözüne kulak vermeyen milletlerin, sonunda ne ağır bir zillete mahkum olduklarını, ne acıklı bir sefalet içinde çalkanıp gittiklerini görürüz.'' der.
Merhum M. Akif, dikkat çektiği, olumsuzladığı her halin vurgusunu geçmişle yapmayı tercih eder.
İlk Safahat'ta yer alan Mahalle Kahvesi şiirinde, kahvenin toplumumuzdaki yerini tahlil ettikten sonra, daha çok geçmişten kalan ''mülevvesata'' sarıldığımızı söyleyerek;
"Kış uykusunda mı geçmişti ömrü ecdadın?
Hayır, o nesl-i necibin, o şanlı evladın,
Damarlarında şehamet yüzerdi kan yerine;
Yüreklerinde ölüm şevki vardı can yerine.
Fakat biz onlara aid ne varsa elde, yazık,
Birer birer yıkarak kahvehaneler yaptık!"
der.(S.108)
Yalnız Akif bir mazi şairi değildir.
O halin de şairidir.
Onun bütün gayreti içinde yaşadığı hayatın meselelerine dokunmak, onları eleştirmek, çıkış yolunu göstermektir. İşte o zaman maziye yönelir, örneğini, desteği orada bulur.
Çünkü haldeki birçok şey şairi huzursuz eder, sıkıntıya sokar, bunaltır.
Böyle anlarda geçmiş, her an, düşünen herkese kendi sesini fısıldayacaktır.
Safahat şairi ise; din kardeşliği, iman heyecanı ve ortaklığı noktasında bağ kurmayı seçenlerdendir. Mazideki aşk, vecd, iman gücü, irfan ve zenginlik onu çeken şeylerdir.
O, geçmişin olumsuzluklarına, çirkinliklerine takılmaz. Yapıcı ve kalıcı olanın güzellikler olduğunu bilir. Tarihe, medeniyet coşkusuyla bakan Şair Yahya Kemal'in dediği gibi;
"Geçmişte sevdiğimiz, hayran olduğumuz ve bağlandığımız şeyler yalnız güzellikler, iyilikler, doğruluklardır; yoksa çirkinlikleri, kötülükleri ve haksızlıkları sevmiyoruz.
Demek ki maziyi bir kütle halinde, olduğu gibi,
her tarafıyle sevmekten uzağız."(Beyatlı)
Akifin bütün halinde İslam tarihinden alınmış örnekleri sadece "Kocakarı ile Ömer" şiiri ile "Dirvas"ta buluruz.
Örneğin Fatih Kürsüsünde şiirinde, iki arkadaş konuşa konuşa camiye yaklaşmaktadırlar.
Ümmetin hali söz arasında dile getirilir, civardaki yangın yerinden bahsedilir.
Karşıdan Süleymaniye görünür.
Maziyi, geçmişteki ihtişamı hatırlatacak bundan büyük işaret olabilir mi? Bu dönüşle onu anlatırken, ifadeyi de süsler, mabedi "vahdetin nedimesi" diye vasıflandırır, yanındaki medreseleri ise, onu sarmak isteyen aşıklara benzetir.
"Lakin insanın,
Nasıl kararmada maziye tırmanan nazarı!
Bugün, bizim tepemizden bakan şu asarı,
Sıyanet eylemeden aciziz, değil yapmak…
Hakikat öyle! Şu ma'bed nedir?
Şu haşmete bak!
Bırak ki camii, dünyada olmaz öyle eser;
Fakat nedir şu heyakil, nedir şu medreseler!
Uzaktan andırıyorlar nitak-ı simini,
Ki sarmak isteyerek vahdetin nedimesini;
Atılmış üç tarafından kemend olup beline;
Fakat değil beli, damanı geçmemiş eline!"
(S. 221-22)
Hemen herkesin de övdüğü, beğendiği, yücelttiği, sahiplendiği birçok güzellik orada saklıdır. Hakkın Sesleri'nde "Siz iyiliği emreder, kötülükten nehy eder…" ayetini yorumlarken;
"Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl millet mişiz;
Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz!
Kapkaranlıkken bütün afakı insaniyetin,
Nur olup fışkırmışız ta sinesinden zulmetin.
Yarmışız edvar-ı fetretten kalan yeldaları;
Fikr-i ferda doğmadan yağdırmışız ferdaları!"
(S. 201) diye övünür.
Çünkü orada övünülecek güzellikler vardır.
***
Ömerlerin, Yavuz'un biz vefasız evladı,
Sıyanet eylemedik yadigar-ı ecdadı.
Ne yar-ı candı o, lakin biz olmadık ona yar;
der.
Yar-ı can, der şair geçmiş için.
Ona olan bağlılığını bu terkible dile döker.
Leyla şiirinde de bu özlem Leyla ile somutlaşır.
Ona seslenir. "Gel ey Leyla, gel ey candan yakın canan, uzaklaşma!" der.
İslamdır o ve geçmişte her şeyini bu güzel uğrunda feda etmiş bir inancın eridir, böyle bir milletin ferdidir. ***
"Biz ki yarmıştık şuunun en büyük ummanını;
Çiğnemiştik yükselen emvac-ı bi-payanını;
Biz ki edvarın, kurunun, hadisatın rağmına,
Hakim olmuştuk bütün bir alemin eyyamına;
Şimdi tek bir dalganın pamal-i izmihlaliyiz!
Şimdi sahillerde mahkumiyetin timsaliyiz!"
(S.292)
O günleri anmak bugünler içindir.
Çünkü şimdi, yani hal perişandır, ıstırap doludur. Yoksulluk ve sefalet vardır.
Acı ve ıstırap vardır. Duyarsızlık ve ümitsizlik vardır.
İst.Dergah Yayıncılık....
