Münafıklar...
Münafık, gerçekte iman etmediği halde, kendini mü'min gösteren kimsedir.
Bu yönüyle, münafıklık, bir ''inanç sahtekarlığıdır.''
Münafık, bukalemun gibidir;
bulunduğu araziye göre renk değiştirir.
Münafık, kendini rüzgara göre ayarlar.
Hangi taraftan kuvvetli rüzgar eserse,
o doğrultuda döner.
O'nun din ve inanç anlayışına menfaat duygusu hakimdir.
Zarar verme noktasında ise, münafık, pirincin içindeki beyaz taş gibidir.
İnsanları münafıklığa iten başlıca iki sebep vardır:
''İslam'ın nimetlerinden yararlanmak.
Müslümanları içten çökertmeye çalışmak.''
Münafıklar, İslam toplumu içinde azınlıkta kaldıklarından, "Biz de Müslümanız." deyip,
vaziyeti idareye çalışırlar.
Veya, Müslüman görünmek suretiyle, onların sırlarına vakıf olup, bazı yerlere haber ulaştırırlar,
kaleyi içten fethe gayret ederler.
Kur'an-ı Kerim'de, münafıklardan çokça bahisler vardır.
Şüphesiz, bu boşuna değildir.
Çünkü, düşman tanınmadığında daha çok zarar verir. Pusuda olduğunda daha tehlikelidir.
Bu zararlı zümreye karşı Cenab-ı Hak şu talimatı verir:
"Kafirlerle ve münafıklarla cihad et!.."
(Tevbe; 9/73; Tahrim; 66/9)
Hz. Peygamber (s.a.v), münafıklara kılıç çekmemiştir.
Onlara karşı; ''delil getirmek, ikna ve ilzama çalışmak, had cezalarını uygulamak...tarzında cihad yapmıştır.''
Kur'an-ı Kerim, münafıkların isimlerini belirtmeden onları tarif eder.
Nifakın çerçevesini çizer.
Bu çerçeveye, her devirde değişik insanlar girebilir.
Hz. Peygamber, münafıkları genelde tanımakla beraber, onları ismen teşhir edip rezil etmemiştir.
Bir kısım fesat vardır ki, perde altında kalsa zamanla söner.
Sahibi de onu gizlemeye çalışır.
Eğer perde kaldırılsa, "utanmadığında dilediğini yap" denildiği gibi, "ne olursa olsun" der, çekinmeden fesadını icra eder.
Bir kısım münafıklar kendi hallerindedir.
Böyleleri ikaz ve irşat edilmeli, dillerindeki imanın kalplerine inmesi sağlanmalıdır.
Bir kısmı ise, müslüman görünmekle birlikte İslam aleyhine çalışır.
Aynen Fetöcüler gibi.
Bunlara karşı uyanık olmalı, ayrıca başkalarını da uyarmalıdır...
Münafıkları daha iyi tanımak mümkün olacaktır:
"Şayet dilersek, biz onları sana gösterirdik de sen de onları simalarıyla tanırdın.
Fakat sen onları, sözlerindeki edadan tanırsın..."
(Muhammed, 47/30)
İmanın kemalini elde etmiş kimselere, münafığın hali gizli kalamaz.
"Mümin'in ferasetinden sakının.
Çünkü o, Allah'ın nuruyla bakar, " hadisinin mazharıdırlar.
Bir kısım münafıkları tanımanın zorluğu anlaşılacaktır:
"Çevrenizdeki bedevilerden münafıklar var.
Medine halkından da nifakta tecrübeli olanlar var.
Sen onları bilmezsin.
Onları biz biliriz..."
(Tevbe; 9/101)
Şehir münafıkları, münafıklıkta inatçı,
tamamen kaypaklaşmış kimselerdir.
Sırlarını iyi gizlemesini bilirler.
Yağ gibi suyun yüzüne çıkmaya alışkındırlar.
Öyle ki, bir vahiy gelmeyince, Resulullah bile, onları doğrudan tanıyamaz.
Münafıkları anlatan Kur'an ayetleri, Resulullah devrinde nice münafığın samimi müslüman olmasına vesile olmuştur.
Mesela, şu ayete bakalım;
"Mü'minlerden öyle er kimseler var ki, Allah'a verdikleri sözde sadık oldular.
Kimi ahdini yerine getirdi şehit oldu, kimi de bekliyor. Verdikleri sözde döneklik etmediler."
"Çünkü Allah, sözlerinde sadık olanları, sadakatları dolayısıyla mükafatlandıracak ve münafıkları da, dilerse azaplandıracak veya tövbe nasib edecek.
Muhakkak ki Allah, Gafur'dur, Rahim'dir Affedicidir, Merhametlidir."
(Ahzab, 33/23-24)
Gerek Resulullah devrinde ve gerek yalancı dünyamızda aynı münafıklar, devlet idarecilerinin etrafında toplanırlar, kendi çıkarları için yapamayacakları dalkavukluk yoktur.
Menfaatı neyse ona koşar, eline fırsat geçince de değerlendirir, ağam paşam dediği insanı akrep gibi sokmak için fırsat bekler.
Allah, münafıkların şerlerinden, hilelerinden ümmeti Muhammedi korusun...
