13 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Bayezed'i Bistami...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Bayezid-i Bistami Hazretleri, ilahi muhabbet deryasına dalmış bir Hak aşığı. 

Devamlı olarak bedenini mücahede, kalbini de müşahede halinde tutardı. 

Tasavvuf yolunun ince ve derin manalarına aşina idi. Bu sebeple kendisine; 

''Sultanü'l-Arifin, Arifler Sultanı, Seyyid-i Arifan, Pir-i Bistam gibi sıfatlar verildi. 

Sonraki devirlerde bir veliyi medhetmek için; 

''Asrın Bayezid'i'' ifadesinin kullanılması bile,  

onun manevi mertebesini ifadeye kafidir.

Bazı insanlar onun tevhid ve hakikat ilimlerine dair sözlerini anlayamadıkları için çeşitli ithamlarda bulunmuş, ona birtakım yanlış fikirler izafe etmişlerdir. 

Bu ithamlara ehemmiyet verilmemelidir.

Bayezid-i Bistami Hazretleri buyurur:

''Ne mutlu o kimseye ki, bir tek endişesi vardır,  

yani; daima bir ve tek olan Allah'ı zikir halindedir''. Kalbini; gözünün gördüğü, kulağının duyduğu malayani şeylerle meşgul etmez. 

Kim marifetullah sırrına ererse, kendisini Allah'tan alıkoyan her şeyden yüz çevirir.''

Ayet-i kerimede;

''Onlar, o mü'minler ki, boş ve faydasız şeylerden yüz çevirirler.'' (Mü'minun; 3)

Hadis-i şerifte;

''Lüzumsuz şeyleri terk etmesi, kişinin iyi bir müslüman oluşundandır.'' buyrulmuştur. 

(Tirmizi).

Gönlü masivaullah'tan, yani Allah'tan uzaklaştıran her şeyden temizleyip daima Hakk'a yönelmek, mârifetullâha eren mü'minlerin şiarıdır. 

Dünyaya geliş sebebimiz de, Hakk'a kulluk ve marifetullah, yani Cenab-ı Hakk'ı kalben tanıyabilmektir. 

Buna muvaffak olan bir mü?minin kalbi, Cenab-ı Hakk'ın azamet, kudret ve sonsuz nimetlerinin tefekkürü içinde daima; zikir, fikir ve şükür halinde bulunur.

Manevi terbiyenin en mühim gayelerinden biri de 

''el kârda gönül Yar'da'' düsturunu kazandırmaktır. Bu düstur ise, sadece ibadetler esnasında değil, dünya ile meşguliyette bile gönlü Hakk'a verebilmek ve hayatın hiçbir safhasında O'ndan gafil kalmamaktır. 

Böylece daimi bir zikir haline kavuşabilmektir.

Bu hal, gönlü daima rıza-yı ilahi istikametinde tutan ve günahlara meyletmekten koruyan,  

manevi bir uyanıklık, firaset ve basiret nuruna vesiledir. 

Ayet-i kerimede;

''Allah'ı unutan ve bu yüzden Allah'ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. 

Onlar yoldan çıkan kimselerdir.'' (el-Haşr; 19)

Hiç kimse besmele çekerek bir kardeşine çelme takamaz. 

Kalbi ''Allah'' diyen biri; kalplere diken batıramaz; bile bile kul hakkına giremez; haramlara dalamaz.

Bayezid-i Bistami Hazretleri de, bu istikamet halini, nice kerametten üstün görmüştür. 

Kendisine bir gün;

''Efendim, siz su üstünde yürüyormuşsunuz!'' dediler. 

Hazret ise;

''Bir çöp de su üstünde yüzer, '' cevabını verdi.

''Havada uçuyormuşsunuz!'' dediler.

''Kuş da havada uçar, '' buyurdu.

''Bir gecede Kabe'ye gidiyormuşsunuz!'', dediler.

''Bir cin veya şeytan da bir gecede Hindistan'dan Demavend'e gidiyor, '' buyurdu.

''Peki o halde gönül erlerinin işi nedir?'' diye sual edilince;

''Allah'u Te'ala'dan başkasına gönül bağlamamak!'' karşılığını verdi.

Bayezid-i Bistami Hazretleri buyurur:

Çok zikir; adedi fazla olan değil, gafletten sakınarak ve huzur ile yapılan zikirdir.''

Zikrin feyz ve rahaniyetinden layıkıyla istifade edebilmek için, kalben ve zihnen de zikre iştirak etmemiz icab eder. 

Zira, tıpkı namaz gibi, zikrin de kalp ve beden ahengiyle ifası zaruridir. 

Yani dil zikrederken, kalp de, zikrin manasının tefekküründe derinleşmelidir.

Kendimizi daima Cenab-ı Hakk'ın huzurunda bilerek, O'nun bizi her an ve mekânda gördüğü,  

hatta bize şah damarımızdan bile daha yakın olduğu şuur ve idraki içinde Hakk'a yönelmeliyiz. 

İşte bu keyfiyette bir yöneliş ile kalpte ''huzur'' hali gerçekleşir. 

Arif zatların ''huzur'' tabiriyle kastettikleri de; 

''ten planında bir rahatlık'' değil,  

Allah ile beraberlik şuurunun kalpte sabitlenmesiyle hasıl olan ''daimi zikir'' halidir.

Hazret-i Mevlana, gönül feyzinden mahrum bir halde, sırf şekilde kalarak ibadet eden kimselere şöyle seslenir:

''Ey gafil! Keşke secde ettiğin zaman, yüzünü samimiyetle Hakk'a çevirebilseydin de,

Yücelerin yücesi olan Rabbim, her türlü noksan sıfattan münezzehtir, '' demenin manasını layıkıyla idrak edebilseydin. 

Yani sırf şekil secdesi değil, seni miraca çıkaracak bir gönül secdesi yapabilseydin!..''

Bir gün İbn-i Mes'ud, dostlarına dedi ki;

''Sizler, Rasulullah'ın ashabından daha çok nafile oruç tutuyor, namaz kılıyor ve salih amellere gayret ediyorsunuz. 

Fakat onlar, sizden daha hayırlıydı.''

Bu nasıl oluyor, diye sorulunca da;

''Onlar, dünyaya karşı sizden çok daha zahid,  

ahirete de sizden daha çok rağbetli idiler, '' buyurdu. 

(Hakim, Müstedrek).

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *