Haris bin Hişam (r.a.)...
Mekke'nin fethi günüydü...
Haris bin Hişam, arkadaşı Zübeyr bin Ebu Ümeyye ile birlikte Peygamberimizin halası Ümmühani'nin evine geldiler.
''Himayenize sığınıyoruz'', dediler.
Bu arada Hz. Ali, gördüğü herkesi İslam'a çağırıyordu.
Müslüman olmayanların, İslam'a karşı gelenlerin cezalandırılmaları lüzumuna inanıyordu.
Zaten savaş halindeydiler.
Hz. Ümmühani'nin evine geldi.
Haris ve Zübeyr'i görünce şaşırdı.
Her ikisi de birer İslam düşmanıydılar.
Üzerlerine yürüdü.
Fakat Hz. Ummühani, evine sığınan insanların öldürülmesine müsaade etmedi. ''Vallahi beni öldürmedikçe onlara el süremezsiniz!'' diyerek,
Hz. Ali'ye mani oldu.
Hz. Ummühani, onların halinden gönüllü olarak İslam'ı kabul edeceklerini tahmin etmişti.
Hz. Ummühani, ''Ali neden böyle yapıyor...!
Kocamın akrabası olan bu iki kişiyi himaye ettiğim halde öldürmek istiyor!'' diyerek, Hz. Ali'nin durumunu Resulullah'a haber verdi.
Gerçi Hz. Ali'nin haklı bir gerekçesi vardı.
Çünkü Haris bin Hişam, Bedir Harbi'nde Müslümanlara kan kusturmuştu.
Buna rağmen Peygamber Efendimiz, Hz.Ali'den böyle davranmamasını istedi. Himayesine girmiş, kendilerine sığınmış bir kimsenin öldürülemeyeceğini beyan etti.
Peygamberimizin bu müsamahası,
birer İslam düşmanı olan Haris ve Zübeyr üzerinde büyük tesir bıraktı,
kalplerinin İslam'a ısınmasına sebep oldu.
Onların bu kalbî taraftarlıkları bir müddet sonra İslam'la müşerref olmalarını netice verdi.
Haris'in Müslüman oluşu:
Mekke'nin Fethi üzerinden henüz bir sene geçmemişti.
Resul-i Ekrem Efendimiz bir gün Hz. Bilal'le beraber Kabe'ye girdi.
Bilal'in ezan okumasını istedi.
Ebu Süfyan bin Harb, Attab bin Esid ve Haris bin Hişam da Kabe'nin avlusunda oturuyorlardı.
Attab bin Esid, "Babam bahtiyardı ki, bugünlere kalmadı!" dedi.
Haris bin Hişam ise, "Neden böyle konuşuyorsun...
Yemin ederim ki, Muhammed'in hak söylediğini bilsem ona inanır,
tabi olurum!" dedi.
Ebu Süfyan ise, korkak bir eda ile, "Hiçbir şey söyleyemem.
Çünkü ne söylersem şu civarın taşları, çakılları ona haber verir!" dedi.
Onlar böyle sohbetlerine devam ederken, Peygamber Efendimiz ansızın
yanlarına geldi.
"Söylediklerinizin hepsini biliyorum!" buyurarak,
konuştuklarını teker teker anlattı.
Bunun üzerine Haris ve Attab,
"Vallahi bu söylediklerimizi bizden başka kimse bilmiyordu.
Sen bunları bir insandan duymuş olamazsın.
Senin Peygamber olduğuna şahitlik ederiz, " dediler ve Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldular.
Böylece, Resul-i Ekrem Efendimizin en büyük arzusundan birisi gerçekleşmiş oldu.
Hatta onun için, "Allah'ım, Haris'in İslamiyet'e girmesini ne kadar istiyorum,
ona hidayet nasip et!" diye dua ediyordu.
Haris'in Müslüman olmasından sonra Efendimiz, ona iltifatta bulundu ve
"Seni İslamiyet'le şereflendiren ve sana doğru yolu gösteren Yüce Allah'a hamd olsun.
Zaten senin gibi bir insanın İslam'ı bilmemesi ve takdir etmemesi mümkün değildi, " buyurdu.
Sonunda cihada çıkma kararını verdi.
Yakınları ve dostları, kendisini yolcu etmek üzere geldiklerinde Haris,
Mekke ve Medine dışına çıkmasının tek sebebinin cihat aşkı olduğunu bildiren şu veciz konuşmasıyla onlara veda etti;
"Kardeşlerim, dostlarım!
Yemin ederim ki, ne sizden fazla kendimi düşündüğüm ne de başka bir yurdu bu yurda tercih ettiğim için gitmiyorum.
Başka insanları sizlere tercih ediyor da değilim.
Bu yolculuğum sadece Allah yolunda ve Allah rızası için bir yolculuktur."
Hz. Hâris'in bundan sonraki hayatının çoğu cihat meydanlarında geçti.
"Mekke dağları kadar altınım olsa, hepsini Allah yolunda harcasam, yine onlara yetişemem!" diyordu.
Nihayet Yermuk Savaşı'nda ağır bir şekilde yaralandı.
Arkadaşlarından su istedi. Getirdiler.
Tam içeceği sırada, kendisi gibi yaralı olan İkrime bin Ebu Cehil'in suya baktığını gördü.
Hemen suyu ona gönderdi.
"Suyu İkrime'ye götür, " dedi.
İkrime, içmek için suyu eline aldı.
Ayyaş bin Ebi Rebia'nın suya baktığını gördü.
Hz. Ayyaş da yaralıydı. İkrime suyu ona gönderdi.
Sucu Hz. Ayyaş'a gittiğinde onun şehit olduğunu gördü.
İkrime'ye yetişmek istedi. Yanına geldiğinde o da şehit olmuştu.
Hemen Hz. Haris'e koştu.
Fakat o da şehadet mertebesine ermişti…
Hz. Haris'in Resulullah ile çok tatlı hatıraları vardı.
Bunlardan birisi şöyledir:
"Bir gün Resulullah'ın huzuruna vardım;
bana nasihat etmesini, birtakım tavsiyelerde bulunmasını istedim.
Resulullah, ''Dilini korumaya çalış, '' buyurdu.
Sadece bunu tavsiye etti.
