23 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Bişr bin Haris el-Hafi...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Adı Bişr bin Haris, künyesi Ebü Nasr, lakabı el-Hafi. 

İtibarlı bir aileden. Merv reislerinden birinin oğlu. 

Çocukluğu bolluk ve refah içinde geçti,  

gençliğinde kendini oyun ve eğlenceye verdi. 

Tevbesine sebep şu olaydır: 

Bir gün yolda yürürken bir kağıt parçası buldu. 

Onu aldı ve gördü ki üzerinde ''Besmele'' yazılıdır. 

Derhal cebindeki dirhemle güzel koku alarak onu iyice silip kokuladı ve bir yere kaldırıp koydu. 

O gece rü'yasında kendisine şöyle seslenildiğini duydu;

Ey Bişr! 

''Sen bizim adımızı ayak altından kaldırıp kokuladın, biz de senin adını dünyada ve ahirette yücelteceğiz.''

Hafi lakabı ile meşhurdu. Çünkü yalın ayak gezerdi. 

Hatta yalınayak gezmekten ayaklarının altının simsiyah olduğu rivayet edilir. 

Hafi lakabını alması ile ilgili rivayet şöyledir; 

Bir gün kapısı çalındı. Cariyesi çıktı ve gelene ''kimi aradığını'' sordu. 

Kapıdaki adam:

Bu evin sahibi hür mü, kul mu...diye sordu. 

Cariye;

Hürdür, diye karşılık verdi. 

Adam:

Belli, dedi. Eğer kul olsaydı kulluğun edebine riayet edecek,  

oyun ve eğlence ile uğraşmayacaktı; diye ilave etti ve çıkıp gitti.

Cariye içeri girip kapıda olanları Bişr'e haber verince o; yalın ayak adamın peşinden koştu ve ona yetişerek söylediklerini tekrarlattı. 

Bişr, bu sözlerden son derece etkilenerek yalınayak başını alıp gitti. Bir daha ayağına nalin giymedi.

Sordular:

Niçin ayağına nalin giymiyorsun... 

Şöyle karşılık verdi:

''Mevlam ile olan sulh ve ahdim yalınayak gerçekleşti, bu yüzden bu halimi değiştirmek istemem.''

Memleketi Merv'de bir süre ilim tahsiliyle meşgul oldu. 

Bağdad'a yerleşinceye kadar, Şam ve Lübnan dolaylarında dolaştı. 

Bu yüzden o, ''seyyah süfiler'den'' sayılır. 

Bağdad'a geldiği yıllarda Bağdad, dünya meraklılarının da,  

ahiret sevdalılarının da merkezi durumunda idi. 

O yıllarda Bağdad'da ilim de, irfan da, ikbal ve makam da mevcutlu.

Bişr, Ahmed b. Hanbel'le görüştü. 

Süfyan Sevri, Fudayl b. İyad, Muafa b. İmran ve İmam Malik'ten feyz aldı. 

Hadis ilminde muteber bir ravi idi. 

Ali b. Haşrem'in amcazadesi ve mürididir.

Takva ve vera'sı sayesinde halk arasında muteber bir şeyh,  

nüfuzlu ve müessir bir mürşid oldu. 

Manevi derecesi öylesine yükselmişti ki, halife Me'mün,  

Onu ziyaret etmek için Ahmed b. Hanbel'in tavassutunu istemişti. 

Hatta Halife Me'mun'un onun hakkında Bişr Hafi'den başka,

bu belde ''Bağdat'' de kendisinden haya edilip çekinilecek bir kimse kalmadı dediği nakledilir. 

O, kimseden bir şey almaz, emirlerin ve zenginlerin hediyelerini kabul etmezdi.

Bir gece Hazret-i Peygamber'i rüyasında gördü. 

Peygamberimiz sordu; ''Allah'ın seni neden üstün kıldığını biliyor musun'' 

O; ''Hayır bilmiyorum ey Allah'ın Resulü!'' diye karşılık verdi. 

Hazret-i Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu; 

''Sünnetime tabi olman, salihlere hizmet, din kardeşlerine nasihat etmen, ashabımı ve ehl-i beytimi sevmen sebebiyle bu dereceye nail oldun''.

Bişr'in vefatı; 832'de yetmiş yaşlarında iken Bağdad'dadır.

Şöyle derdi:

''Dünyada aziz olmak, ahirette selamette kalmak isteyen diline sahip olsun, şahitlik yapmasın, halka imam olmasın, hiç kimsenin yemeğini yemesin.'' 

İki şey kalbe kasvet verir: 

''Çok konuşmak ve çok yemek.''

Riya'dan çok korkar ve insanları şöyle sakındırırdı. 

Zaman ve vakit hakkında şunları söylerdi: 

''Dün öldü, bugün can çekişiyor, yarın doğmadı. 

Öyle ise, şu anı değerlendirmek için amele sarıl.''

Sordular:

Niye camide vaaz vermiyorsun... 

Şöyle cevap verdi:

''Camide vaaz vermek için cami hüviyetli olmak,  

o işin ehli bulunmak lazımdır.''

Hikmete ermenin yolunun ''Allah'a isyanı terkte'' olduğunu söylerdi. 

O, ibadetin lezzetine erenlerdendi. 

Bu lezzete ermenin yolunu şöyle anlatırdı; 

''Kendinle arzu ve isteklerin arasına demirden bir perde çekmedikçe ibadetten lezzet duyamazsın.''

Amellerin şahı üçtür, derdi.

''Mal az olduğunda da cömert olabilmek,

Tenhada da vera' sahibi olabilmek; 

yani haramdan sakınmak.

Aza kanaat etmeyi ata ve ihsana tercih ederdi.

Sevgilini kızdırana muhabbet beslemen, sana yakışmaz, derdi. 

Ona göre sabır, süküttu. 

Sükut da sabırdan bir cüzdü, çünkü konuşmaya düşkün kimse,  

sükutu ihtiyar edenden daha müttaki olamazdı. 

Ancak yerinde konuşan ve yerinde susmasını bilen alimin durumu bundan farklıydı.

''Düşmanın senden emin olmadıkça kemal ehlinden olamazsın. 

Dostu kendisinden emin olmayan, nasıl hayırlı ve kemal ehli olabilir''

Kaynaklar: Sülemi, Tabakatu's-Sufiyye.

Kibir, hırs, hased:

Hased, bir kimsenin başka bir insanın elindeki nimetin mahvını istemesi demektir. 

Hasedçi nimete eren birini gördü mü donakalır,  

felakete düşen birini görünce bayram eder.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *