23 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Abdülhay Efendi...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

İstanbul'da Beşiktaş'tan Ortaköy'e giderken Çırağan sırtlarında bulunan Yahyâ Efendi dergahının son şeyhi. 

İsmi Abdülhay olup, babası Fikri Efendi, dedesi Şerif Ali Efendidir. 

1884 senesinde İstanbul'da doğdu. 

1961 senesinde İstanbul'da vefat etti. 

Kabri Yahya Efendi DergAhı mezarlığındadır.

Abdülhay Efendinin dedesi Şerİf Ali Efendi Mekke'den kalkarak İstanbul'a geldi. 

Bir müddet Aksaray'daki Oğlanlar Tekkesinin şeyhliğini yaptı. 

Sonradan Tosya'ya giderek Kadiri tekkesi şeyhi İsmail Rumi hazretlerinin torunlarından biriyle evlendi. 

Tekrar Mekke'ye giderek orada yerleşti. 

Mekke'de Fikri adında bir oğlu oldu. 

Fikri Efendi Mekke'den Mısır'a giderek oraya yerleşti. 

Askerlik mesleğine girip albaylığa kadar yükseldi. 

Gördüğü bir rüya üzerine Mısır'dan İstanbul'a gelip Kaygusuz Baba dergahına intisab etti. 

Sultanahmed'deki bu dergaha uzun müddet kırba ile su taşıdığı için kendisine "Kırbacı Baba" ismi takıldı. 

Bütün bu hizmetlerine rağmen dergahın şeyhi, kendisini talebeliğe kabul etmedi. Fakat bir gün şeyhin, bir köpeğe attığı artıklarını,  

köpekle birlikte yemeye teşebbüs etti. 

Bunun üzerine şeyh kendisini talebeliğe kabul etti. 

Fikri adını da Süruri Fikri şeklinde değiştirdi. 

Süruri Fikri Efendi bir müddet bu tekkede kaldıktan sonra Zeyrek yokuşu başındaki yanmış olan Ümmü Gülsüm Camiini tamir ettirdi. 

Mısır kuyumcularından birinin Zeynep Hanım adındaki kızıyla evlendi. 

Bu evlilikten Abdülhay Efendi dünyaya geldi. 

Üç aylıkken babası vefat eden Abdülhay Efendi, yetim kaldı. 

Annesi oğlunu alıp Ümmü Gülsüm Camiinin meşrutasına yerleşti.

Küçük yaştan itibaren ilim tahsiline başlayan Abdülhay Efendi,  

annesinin gayretiyle hıfzını ''Kur'an-ı kerimi ezberlemeyi'' tamamladı. 

Zamanın usulüne göre ciddi bir medrese tahsili gördü. 

On sekiz yaşındayken babasının tamir ettirdiği Ümmü Gülsüm Camiine imam oldu. 

Kendisi aslen Kadiri, meşreben Nakşibendi idi. 

Son Nakşi şeyhlerinden Gümüşhanevi Şeyhi İsmail Necati Efendiden icazet aldı. Bir ara Çiçekçi Cami İmam-Hatipliğini yaptı. 

Yahya Efendi dergahının şeyhliğini yürüttü. 

1961 senesinde İstanbul'da vefat etti. 

Yahya Efendi dergahı mezarlığına defnedildi.

Sevdiklerinden birine yazdığı mektupta da buyurdu ki;

''Kemal derecesine ulaşan insanların, yükseldikçe tevazuu ve sureten kendinden aşağı olanlara karşı davranışlarındaki güzellik artar. 

Zannolunmasın ki, onun bu tevazuu kadrini ve kıymetini azaltır. 

Hayır belki daha fazla yükseltir. 

"Allah için tevazu edeni Allah yükseltir." hadîs-i şerifi bunu ifade etmektedir. Hayır yapmanın önemini de şöyle bildirdi:

''Umuma faydası olacak hayır bırakmak ne hoştur. 

Hayat defteri kapanır fakat amel defteri,  

ondan menfaat göründüğü müddetçe kapanmaz, hayır yazılır. 

Üç şey vardır ki, sahibinin hayırlı amel defterini kapatmaz. 

Umuma faydası dokunacak ilim, marifet, sanat öğretmek. 

Bunun gibi umuma faydası dokunacak kuyu kazdırmak,  

su getirtmek, hastahane, köprü, yol ve bu gibi şeyleri yapıp bırakmak ve yine kendisine hayır dua edecek salih evlad bırakmak.'' 

Helal Lokma:

Abdülhay Efendinin oğluna nasihatı şöyledir:

''Oğlum! 

Vücudumuzu elimizden geldiği kadar helal lokma ile doyuralım ki,  

helal lokma ile beslenen o vücud Allah'a ibadette pek hafif ve latif olarak ruha uysun. 

Haramlarla beslenen vücut, Allah'a ibadete kalkmakta gevşeklik ve ağırlık gösterir. 

Bu hâl sonunda, esasen latif olan ruha da tesir eder ve onu da kendi gibi ağırlaştırıp karanlıklara boğar. 

İlahi ufuklara çıkmaya kabiliyeti kalmaz ve nihayet ölür. 

Günahların büyükleri, küçüklerine ehemmiyet vermemekten başlar. 

Küçücükten komşu bahçelerinden birer ikişer meyve koparmaya alışanlar, büyüdükleri zaman yaman hırsız kesilirler.

Evladım! 

Kendini gözet. 

Senin aslın pek neciptir, pek temizdir. 

Aslına benzemeyen dallar, asıllarının mazhar oldukları maddi manevi teveccüh ve olgunluklara kavuşamazlar. 

İslam dininin bütün emirleri insanların ahlakını düzeltmek,  

bütün yasakları da, yine onların faydaları içindir.

Dicle nehri kıyısında yediği bir elmanın sahibini bulup helalleşmek için çeşitli külfetleri göze alması,  

İmam-ı A'zam'ın babası Sabit bin Hürmüz'ün ahlakının yüksekliğini gösterir. Hayırlı evlatların babaları da hayır ve iftiharla anılır. 

Seni göreyim, haramlardan, hatta mekruhlardan kendini sakın. 

Ecdadının asaletine, temizliğine varis olduğunu şu pehrizkarlığınla isbat et. 

Bu şeref sana dünyada ve ahirette kafidir....''

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *