23 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Ebediyet Yolculuğu...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Bir Hak dostu buyuruyor ki;

Dünyadan ebedilik isteme, kendinde yok ki sana da versin.

Demek ki olmayan bir şeyi  aramak, beyhude yorulmaktır.

Bu ebediyet yolculuğu; 

''Elest Bezmi'ndeki akitle, yani kulun Rabbine ruhlar aleminde verdiği sözle başlıyor. 

Bu akde sadakatimizin test edilmesi için dünya dershanesine gönderildik. 

Dünya dershanesinden sonra bir kabir hayatı. 

Ardından büyük bir kıyamet infilakı. 

Artık dönüşü olmayan bir ahiret hayatı. 

Velhasıl insanın kaderinde, böyle bir ebediyet yolculuğu var.''

Niçin ebediyet:

Çünkü ahiret, artık ölümün yok olacağı, yarını olmayan sonsuz bir günüdür... Kur'an-ı Kerim'de …'' şeklinde ifade buyrulan sonsuz bir alem… 

İnsanoğlunun dünya hayatı, faniliğe mahkum. 

Esas hayat olan ahiret ise; ebedi bir alemdir.

İnsanoğlunun fıtratında bulunan faniliği istememe duygusu,  

ebedi olma arzusu, beka iştiyakı da, esasen, onun bir ebediyet yolcusu olmasından kaynaklanıyor. 

Fakat gafil insan, bu ebediliği, yanlış adreste arıyor; 

fani dünyada bulmaya çalışıyor. 

Halbuki dünya, insanın ebediyet yolunda geçeceği âlemlerden yalnızca biri. 

Gafil insan, bu devre mülk dünyada sonsuzluğu arzuladığı için,  

bu yolda sayısız araştırmaya, ilaca, kozmetiğe vs. servet ve ömür harcıyor. Ölümden, kıyametten kurtulmanın yollarını arıyor. 

Tabi ki bu yolların varacağı bütün adresler, çıkmaz sokak…

Bir Hak dostunun -eserimizde de geçen- çok güzel bir sözü var:

''Dünyadan ebedilik isteme, kendinde yok ki sana da versin.''

Demek ki bir şeyi olmadığı yerde aramak, beyhude yorulmaktır. 

Ayet-i kerimede; …" buyrulduğu gibi, böyle kimseler,  

"çalışıp çabalamışlardır, fakat boşuna."  

Ellerine geçen, yalnızca ağır bir hüsrandır.

Mü'miniyle, kafiriyle bütün insanlık, ebediyet yolcusudur. 

Fakat Hakk'a kulluğu ifa eden mü'minler, ebedi bir saadet yolcusu,  

iman etmiş olsa da günahkar olanlar, önce muvakkat bir ceza,  

ardından ebedi bir saadet; küfür ehliyse ebedi bir felaket yolcusudur…

Akl-ı selimin gereği; ebedi saadeti, onu verebilecek yegane kudret olan Cenab-ı Hak'tan talep etmek. 

Bunun için de ölüm ve ötesine hazırlanıp ölümü güzelleştirebilmek…

Bir sahabi;

"Hangi mü'min daha akıllıdır ya Rasulallah".. diye sorduğunda,  

Efendimiz;

"Ölümü çok düşünen ve ona karşı hazırlığını tamamlamakla meşgul olan kimsedir…", buyurmuşlardır. (İbn-i Mace)

Ayet-i kerimede de;

"Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allah'tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır." 

(Haşr; 18) buyruluyor.

Hafız-ı Şirazi bir şiirinde insanı;

"Bir damla kan, binlerce endişe" diye tarif eder. 

Hakikaten insanın cismani tarafı birkaç damla kan, iç alemi ise sayısız endişe, düşünce, hayal ve korkuların mahşeri. 

Bunların en mühimi de ölüm ve ötesine dair endişeler...

Zira ölüm, zihinlere ve gönüllere çöreklenmiş bir yılan gibi,  

her kımıldayışında insanı tedirgin kılan bir hakikat. 

Mü'miniyle kafiriyle herkes, ölüm ve ötesine karşı bir korku ve endişe içinde. Fakat bu endişenin muhtevaları farklı.

İnkar edenin endişesi; "Ya ölüm bir yok oluş değilse, ahiret haberi doğruysa, Cennet Cehennem gerçekten varsa; 

o zaman halim nice olur !" şeklinde. 

Mü'minin endişesi ise; 

"Ben bu fani dünyada Rabbime layıkıyla kulluk edemezsem,  

esas hayat olan ahirette halim nice olur.." şeklinde.

Şiddetli bir deprem olsa, bir tüp patlasa "adeta kıyamet koptu" diyoruz. Yıldızların döküleceği, semanın bir tomar kağıt gibi dürüleceği,  

dağların savrulacağı gerçek kıyamet ise, beşer havsalasına sığmayacak derecede büyük bir infilak… 

Körpecik yavruların korkudan ak saçlı ihtiyarlara döneceği,  

hamile kadınların çocuklarını düşüreceği, gözlerin yerinden fırlayacağı, insanların dehşetten adeta sarhoş olacağı bir gün.

İşte o sert ve belalı günde dahi, ilahi himaye altında bulunup korku ve hüzünden emin olacak bahtiyar kullar var. 

Allah onları şöyle müjdeliyor:

"Bilesiniz ki, Allah'ın dostlarına hiçbir korku yoktur. 

Onlar üzülmeyeceklerdir de. 

Onlar iman edip de takvaya ermiş olanlardır." 

(Yunus; 62-63)

''son nefeste, kabir aleminde ve kıyamette; 

takva üzere yaşamış kullar için, bu üç merhalede melekler inecek; 

"…Korkmayın, üzülmeyin, Allah'ın size vaad ettiği Cennetlerle sevinin!.." diye müjdeleyeceklerdir. 

(Fussilet, 30; el-Ahkaf, 13)

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *