Düşük kaliteli tehdit
TÜRKİYE’YE tehdit hiç sökmedi. Hele açlık ile tehdit hiç bize göre değil. Terör mü, açlık mı? Bir ekmeği bölüşmesini bilen Türk halkı ne aç kalır, ne de böylesine karşılığı olmayan tehditlere pabuç bırakır. Kurtuluş Savaşı’nda, Çanakkale’de kuru ekmek ve peksimetle savaşmış genlere sahibiz. Toprağımızın doğurduğu ürünler yeter de artar. Hele böyle bir tehdit karşısında bütünleşip kucaklaşır, tek yürek olur, ‘Hattı müdafaa değil, sathı müdafaa’ öğretisiyle hareket eder, bu lafı da yuttururuz.
Sabaha karşı Türkiye’nin ekonomisini bozacağı tehdidini savuran Trump 25 gündür kapalı olan ABD hükümetinin maaş bile ödeyemeyen haline bakarak iç politika demagojisi yapıyor. Meksika krizini çözemeyen Trump topu taca atıyor. Ne olduğu anlaşılamayan bir tweet... Ortaya karışık. Öznesi yok, fiili yok. Çok ciddiye de alınası yanı yok. Tehdidin de kalitesi düştü. Tweet ile tehdit mi olur Allah aşkına! Sonra da Dışişleri bakanı Pompeo durumu düzeltmeye çalışsa da anlaşılıyor ki, bu adamla işimiz var.
Ateş gibi rest
Önceki gün Suriye ve Bulgar sınırından yükselen sesimizi hatırlatmıştım. 1998’de dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, Reyhanlı sınır üstünde bağıra bağıra Apo, Suriye’den atılmazsa savaş uyarısında bulunmuştu. Apo, Suriye’den atıldı ve kaçacak delik aradı. Rahmetli Turgut Özal, Edirne sınırında Jivkov’a soydaşlarımıza zulüm sonrası bağırarak savaş uyarısında bulunmuş ve kapılar açılarak Türkiye’ye sığınma imkanı sağlanmıştı. Şimdi iki hatırlatma daha:
1- 20 Temmuz 1974. Gece yarısı Başbakanlık binası önündeyiz. ABD Dışişleri bakan Yardımcısı Sisco, Başbakan Bülent Ecevit ile görüşüyor. ‘Sakın ha Kıbrıs’a çıkartma yapmayın’ uyarısıyla... Ama Ecevit, ‘Ayşe’nin tatile çıktığını’ söylüyor ve çıkartmanın başladığını yüzüne vuruyordu. Sisco’nun yüzünü hatırlıyorum ki, kırmızıdan öte bir renk almıştı. Pakistan, Afganistan, İran yardım sözü vermiş, Kaddafi ise akaryakıt ve silah konusunda destek sağlamıştı. Tehdit sökmedi. Ama ambargo geldi. Benzin, yağ kuyrukları oluştu. Dolar fırladı. Askeri yardım kesildi. İlişkiler gerildi. Ancak Kıbrıs’ta katliam ve soydaşlara zulüm sona erdi.
2- Haziran 1964. Başbakan İsmet İnönü, Kıbrıs’a çıkartma kararını açıkladı. Johnson’un o meşhur mektubu geldi. Hakaret, tehdit ve yaptırım içeren berbat bir mektup. İnönü cevabı yapıştırdı: ‘Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye de yerini alır.’ O gün silaha bağımlıydık. Elimiz kolumuz tutmuyordu. Eğer bugün savunma sanayimiz geliştiyse, ihraç noktasına geldiysek, namerde muhtaç değilsek, sebebi işte o gündür.
Artık tehdit işlemez
Kendi silahını yapan, güçlü ordusu ve güçlü iradesiyle Türkiye’ye artık tehdit işleyemez. NATO müttefiki ve stratejik birliktelik falan karın doyurmuyor. Kaldı ki 21 mil, yani 32 kilometrelik tampon bölge teklifini Cumhurbaşkanı Erdoğan önermedi mi? Asker çekeceğini, İŞİD ile mücadelenin ortak yapılacağını Trump’ın ağzından duymadık mı? Anlaşılır gibi değil. Ne zamandan beri diplomaside tweet diyaloğu var! Şunu da belirtelim. İsmet İnönü’nün 1964 yılında elini kolunu bağlayan Sovyetler’in tavrı olmuştu.
Sovyet Lideri Kuruşçev, Soçi’de Yunanistan temsilcisiyle böyle bir harekatta yanlarında olacağını belirterek bizi yalnızlığa itmişti. Şimdi Rusya ile Soçi ve Astana anlaşmalarımız var. Ama İdlib’te tekrar terör başlayıp Esad ve HTŞ birlikte hareket ediyorsa, ittifakları yani, Rusya ve İran’a dikkat kesilmemiz gerekiyor. Bakan Çavuşoğlu böyle diyor. Dünya kamuoyu kararlılığımızı biliyor. Aslında haklılığımızı da...
İnönü yeni kurulacak dünyada Türkiye’nin yerini alacağını söylemişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Türkiye’nin güneyi, Suriye’nin kuzeyinde bir terör devleti kurulmasına asla müsaade edilmeyeceğini söyledi. İşi yokuşa sürmeye ne gerek var. Üstelik ekonomik yaptırım, yani açlık tehdidi ile!.. Şükürler olsun karnımız hiç aç kalmadı. Herkes kendi önünden yesin ve aç karnını doyursun! Biz acıyı bal eylemiş, bölüşmüş, taşı sıkıp suyunu çıkarmış bir toplumuz. Geçen yüz yıl bunun en somut örneğidir.
