İnsanı tüketirken
HER taraftan yağmur gibi haber dökülüyor ülkemde. İnsanın olduğu yerde haber olur elbette. Ama haber var umut verir, haber var kapkara bir aleme sokar kişiyi. Bizim ülkemizde kara bulutlar taşıyor haberler. İki öğretmen, geçici olarak kendilerine tahsis edilen bir derme çatma tek katlı binayı, imar affından yararlanarak, tapulu mal haline getirmek istemişler. Bina Hazine arazisi üzerinde olduğu için işlem gerçekleşememiş. Vericilikte zirve yapan bir meslek öğretmenlik. Adeta başkaları için yaşar iyi bir öğretmen. Çocuklar için, gençler için, onlara bir kırıntı bilgi öğretmek için halden hale girmeyi zevk edinmiş bir mesleğin mensupları. Haksız kazanca, evrakta sahteciliğe, yalan beyana, harama tevessül etmişler. Olmaları gereken zirveden, düştükleri derekeye bakar mısınız? Aşağıdan daha aşağı, çukurdan da aşağı düşmüşler.
Altı kaval üstü Şişhane
Bir başka haber daha da akçeli bir alandan. Kanuni Sultan Süleyman Han Rodos seferine çıkarken Yatağan’da konakladığı zaman bir bina yaptırmış. İbadethane ve gereklerinden oluşan küçük bir külliye. Yıllar sonra bina yenilenerek eski şekliyle günümüze kazandırılmak istenmiş. İhale yapılmış, müteahhit işi almış, yapmış. Yapmış ama eski taşlar bir kenarda dururken yeni taşlarla, betonla, kumla, boyayla, demir doğrama ile tam bir günümüz müteahhit eseri ortaya çıkarılmış. Mütehassıslar işe karışınca durum mahkemeye intikal etmiş. Tarihi eserin yalnızca içine değil dışına da edilmiş. İstanbul’da meşhur bir deyim vardır. ‘Altı kaval üstü Şişhane’ gibi. Tam da bu deyimle ifade edilen duruma dönüşmüş Kanuni Süleyman Han’ın paha biçilmez eseri. Burada ne var? Tarihe hürmetsizlik var. Osmanlı’ya, Kanuni’ye, hürmetsizlik var. İnsanların yüzyıllar içinde yaşanmışlıklarına hürmetsizlik var. Aceleden para kazanmak arzusu var. İşi şişir gitsin duygusu var. Az zamanda az işçilik ödemek, çok kazanmak duygusu var. Helal duygusu yok. Allah inancı yok, ahiret, mahşer, hesap düşüncesi yok. Kanun korkusu yok. ‘Ben işimi iyi yerlerden bağladım’ düşüncesi var. Esasında her iki haberde de tek hakikat var. İnsanın tükendiği hakikati. Evet ülkemde insan tükeniyor.
Kadınlar arası çekişme
Bir başka alanda başka bir tartışma ısrarla sürdürülüyor. Bir AVM kafeteryasında gerçekleşen kadınlar arası çekişme zirvenin konuşma metnine kadar sokuldu. Kimi ilim adamı sıfatlı arkadaşlarım bile konuya dahil olarak, zirvenin hoşuna gidecek yorumlar geliştiriyorlar. Tesettürlü hanımlar günahlarının bedelini Allah’a ödeyeceklermiş ama, oyuncu kadın hesabını bizim mahallenin tetikçilerine vermesi gerektiğinde ısrar ediyorlar. Ana bilim dalı başkanları, fakülte dekanları, profesör etiketli kardeşlerimiz Koskoca , ahlak mı evrensel, hukuk mu evrensel tartışmaları içinde ahkeam kesiyorlar. Kesiyorlar ama, zirvenin hoşuna giderek bir makam mevki kapmanın da hesabını çok ince integral hesaplarıyla hesaplıyorlar.
Ahlak evrensel değildir
İşte öğretmen, ilim adamı, müteahhit, mühendis vatandaşlarımız böylesine tükenmenin girdabında kıvranıyorsa, sıradan insanımızın vay haline. Ahlak iyi huy demektir. Her topluma göre iyi değiştiği gibi iyi huy da değişir. Bu yüzden ahlak evrensel değildir. Ama her ahlak nizamı bir dinden kaynaklanır. Bu yüzden hukuka göre daha az sayıda ahlak türü vardır. Hukuk olan ülkelerde yereldir, Daha çok türü vardır. Hemen her siyasal toplumun, vatan ve millet terimi olan her insan topluluğunun tabi olduğu bir hukuk nizamı vardır. Ama kimi ülkelerde de hukuk yoktur. Çünki her hukuk siyasi yönetimi bir yere geldiğinde engeller. Yönetimler gücünü artırdıkça hukuktan uzaklaşırlar. Hukukun olmadığı yerde güven duygusu olmaz. Güven duygusu olmayınca da Ruh Sağlığı Kanunu düşünülür hale gelir. İşin en kötüsü ne biliyor musunuz? İçenin delirdiği ırmaktan herkes su içmişse, ‘Yahu akıllı olun’ diyen birinin başına gelebilecekleri hayal bile etmeyiniz.
