Çalışanı hırsız etmek
HIRSIZLIK her dinde, her ahlakta kötü huy sayılıyor. Ayıptır, haramdır, suçtur. Ama insanları hırsızlığa sevk etmek, mecbur etmek açıkça suç sayılmıyor. Mecbur etmek, teşvik etmek değildir. Teşvik etmekte cesaretlendirmek, sevdirmek, heveslendirmek var, ama mecbur etmekte başka çıkar yol bırakmamak, silah dayamak, tehdit etmek var. İnsanlar yerine, çalışanı denmesinin sebebi budur. Çalışanı hırsız eden, çalışanı hırsızlığa mecbur eden elbette işverenidir. İşverenlerin çoğu çalışanını çalmaya, hırsız olmaya mahküum ediyor.
İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde, ya da öğrenci, asker merkezli, işçi merkezli şehirlerde iş yeri sahipleri, ev sahipleri bu kitleden yararlanır. Evini, dükkeanını, deposunu kiraya verir. Fiyatlar yükseldikçe yükselir. Bu ve benzeri yerleşim alanlarında çalışan insanlara çalıştıkları iş yerinde bir ücret, maaş, yevmiye ödenir. Piyasadaki pahalılık işçiye para öderken görünmez olur. Üç kuruşa işçi çalıştırmak, akıllı iş insanlığı, başarılı patronluk sayılabilir. Çıkarılacak bir işçiden boşalacak bir iş için kapıda yüzlerce iş bekleyen olabilir.
Sigortasız, kayıtsız çalışmaya razı olacak göçmenler, kaçaklar olabilir. Bütün bunları fırsat belleyerek işçiye düşük maaş-ücret-yevmiye vermek öncelikle akıllıca değildir. Sonra da ahlak ve din, iman açısından, adalet, vicdan ve namus açısından doğru bir davranış değildir. İstanbul’da nitelikli bir insan kameraman, evli, iki çocuk babası çalışana siz televizyon sahibi iş veren olarak ayda 2 bin lira veriyorsanız, siz o kişiyi hırsız olmaya mecbur ediyorsunuz demektir.
Bu parayla evlenilmez ki
Sebil gazetesinde çalışıyordum. Bekeardım. Ayda 3 bin lira maaş alıyordum. Bu düşüğe yakın bir paraydı. Evlenme hazırlıklarım vardı. Değerli gazeteci Kadir Mısıroğlu patronumdu. Hemşehrisi Mustafa amcamız vardı. Evlenme işlerime o aracı oluyordu. Ben kara kara düşünüyordum. ‘Bu parayla nasıl ev geçindiririm’ diye. Sonradan öğrendim ki, Kadir bey, ‘Bu çocuk evlenecek, maaşına zam yapmak gerek’ dermiş. İyi ama bunu bana vaad etseydi de ben cesaretlenseydim daha iyi olmaz mıydı?
Eskişehir’de iş bulumadım
Eskişehir’e taşınmıştım. Erkek çocuğum teknik adam olsun diye, Okulu Eskişehir’deydi. Birikimler eridi. Bir yerlerde bir iş tutmam gerek. Önce gazeteleri dolaştım. Siyah-beyaz yayın yapan bir gazete vardı. Sahibi Diyarbakır’lı. Ona gittim. Bana dedi ki, ‘Oktay Ekşi olsan seni işe almam. Ben burada bir düzen kurmuşum. Şimdi sen eski köye yeni adet getirirsin. Ben çalışanın maaşını 15 gün sonra veriyorum. Kimse o 15 günlük alacağını kaybetmemek için işi bırakamıyor.’ Dinlediklerim karşısında küçük dilimi yutacaktım ama adam kendi mantığıyla haklıydı. Ama ahlaklı değildi. Adaletli, vicdanlı, namuslu değildi. Çalışanını böylesine esir alıp, keyfi para ödeyip onları hırsız olmaya zorlamak hakkı yoktu. Sonra öteki gazetelere gittim. Hakkı Sağlam beyle görüştüm. Durumu anlattım, işe ihtiyacım olduğunu söyledim. O da Diyarbakır’lı gazete sahibinin söylediklerine benzer ama daha kibar şeyler söyledi. ‘Abi biz burada 3-5 kişi bir düzen kurduk devam ediyoruz. Yeni bir kişiyi daha aramıza almak için sebep yok’ dedi. Ona da teşekkür ederek ayrıldım. Boynu bükük bir aile reisi olarak eve geldim.
Geçineceği kadar vermeli
Aradan günler geçti. Eskişehir’de Büyük Birlik Partisi il ve ilçe başkanlarıyla bir araya geliyordum haftada bir. Onlarla tanışmıştım. Onlara durumu anlattım. Merkez İlçe Başkanı beni bir kırtasiyeciye gönderdi. Okullar açılmak üzereydi, elemana ihtiyacı varmış. Gittim, evladım yaşında bir genç dükkean sahibi. Tanışıpkonuştuk. Bana haftada 40 lira ödeyeceğini söyledi. O anda etli ekmek yemiş, garson boşları almaya geldi. Hesap ödemek durumu oldu. Etli pide o tarihte 8 lira idi. Verdiği teklif için, ‘Bak bir etli pide 8 lira sen bana günde 7 lira vermeyi teklif ediyorsun’ dedim ve oradan uzaklaştım. İnsanlar yokluktan, acizlikten, tembellikten, kötü huy sahibi olmaktan hırsız olabilir. Bu yasalara göre suçtur. Ama çalışanına geçineceği kadar para vermeyen işverenlerin günahları çok büyük olmalı. Dünyada ceza görmeyişleri de onları aldatmasın.
