Bilinen şey, ama yapılmıyor
ÜLKELER, devletler öncelikle siyasi sınırların belirlediği vatan topraklarında güven ve huzur içinde yaşamak ister. Millet ve devlet olarak kendilerini temsil eden bayraklarını dalgalandırmak, kendilerinin milli sesi olan bağımsızlık, istiklal marşlarını kaygısızca söylemek isterler. Bundan sonra günlük yaşama gerekli olan altyapı, yollar, okullar, hastaneler, ibadethaneler, mezarlıklar, meskenler, iş yerleri olsun istenir. Ortak üretim ortak getiriye yol açsın ve ortak getiri adaletli biçimde paylaşılsın istenir. Kimi zaman Yunanistan, Birezilya, Arjantin gibi ülkelerin adı iflasla birlikte anılır ve haber olur bu yayın dünyasına. Uluslar arası kuruluşlardan, paktlardan, dayanışmalardan yardım ve destek alınır. Fakat adı iflasla anılan her ülkenin sorunu aynıdır. Üretmeden, ya da ürettiğinden çok tüketmek. Çare tektir. Daha çok üretmek ve daha az tüketmek.
Ziraate dönüş şart
Sorunu sömürülmek olan ülke sayısı ne yazık ki, az üreten ülke sayısından kat kat fazladır. Bütün Afrika kıtasında yer alan devletler, Asya kıtasında yer alan bazı ülkeler sömürülmüş ve iliği-kemiği kurutulmuştur. Şimdi onların kuyu açıp yer altından su çıkarmaya bile mecalleri kalmamıştır. Onların üretme şansları, fırsatları da yoktur. Bu yüzden üretme şansı olan ülkeler için söylemek mümkün. Araziler olabildiğince ekilmeli, insanlar köy hayatını terk etmişse bile. Devlet Ziraat ve Veterinerlik alanında eğitim gören herkesi bu alanda istihdam etmeli. Ekilebilen araziler ekilmeli, bu araziler hayvan yetiştiriciliği ile şenlendirilmeli. Ziraat mühendisleri, teknikerleri, teknisyenleri, hayvancılık alanında da veteriner, tekniker ve teknisyenleri ve hekimler hayvan türlerini aşılayıp, geliştirip yetiştirmeli. Dahası var. Belediyeler hobi bahçeleri yaptıkları gibi şehir tarımı da yapabilir, yaptırabilir. Park ve Bahçeler Müdürlükleri yeşil alanlarda zerzavat, bostan yetiştirebilir. O zaman patates, domates, biber, patlıcan fiyatları alıp başını gidemez. Çare var ve bellidir. Ama ısrarla yapılmaz. Ne yok, ne pahalı yurt dışından getirmek gibi bir enayilik yaygın hastalık.
Borç alan emir alır
İktisadi buhran sermayenin işine yarar. Sermaye ülkeleri iktisadi karışıklıklara iter. Çünki o zaman daha çok borç verecek, kitleleri daha kolay yönetecektir. İnsanları en kolay yönetmenin yolu onları borçlandırmaktır. Çünki borç alan emir de alır. Bankalar ellerindeki parayı satmak için durmadan cazip görünen paketlerle herkesi borçlandırırlar. 24 Ocak kararlarından beri banka kıredi kartları neredeyse almayana dayak atılarak veriliyor. Sebep bu. Borçlandırmak ve yönetmek. Bunun yerli ve yabancı oyuncuları da olacak elbette. Bir süre sonra herkes bir düzen oturtmuş olacak ve borcu borçla kapatarak bir yaşam biçimi yaygınlaşacaktır. O zaman kimse düzenin de, yönetimin de değişmesine cesaret edemeyecek ve hep aynı yönetenler tekrar tekrar sandıktan çıkacaktır.
İthal ederek tüketmek
Üretimin ortadan kalkması, tüketimin daima teşvik edilmesi, köylülükten çıkıp şehirli olmanın sonunda, üreterek tüketmek yerine ithal ederek tüketmek yaygınlaşıp huy haline geldiğinde, iktisadi buhran dayanılmaz boyutlara ulaştığında en çok da fuhuş yayılır. Çünki kadınlar evlerinde tencere kaynatabilmek için, çocuklarını aç bırakmamak için, kocalarını ya kaybetmiş ya da yetersiz olduğunu gördükleri için tencereyi yine de kaynatmak zorundadırlar. Ne yazık ki, dini öne alarak siyaset yapanlar bu açmazlardan kaçamazlar. Kendi elleriyle dinin reddettiği durumun yayılmasına seyirci kalabilirler.
Çare üretmektedir
Çare üretmektir, ithal etmek değil. Çare insana, doğaya, fıtrata uygun hareket etmektir. Üretmek, ihtiyaç kadar tüketmek, milli hasılayı adaletle bölüşmek. Çok zor değil. Yeter ki, istensin. Yoksa sömürülen ve mecalsiz kalan Afrika ülkelerinin insanları durumuna düşülmek kaçınılmazdır.
