25 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı az bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Peygamber efendimizin yüzündeki hasır izi...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Bir gün Hazret-i Ömer (r.a.), Peygamber Efendimiz’in hane-i saadetlerine gelmişti. Odanın içine şöyle bir göz gezdirdi.

Her taraf bomboştu. Evin içinde hurma yapraklarından örülmüş bir hasır vardı. Allah Rasulü onun üzerine yaslanmıştı. Kuru hasır, Hazret-i Peygamber (s.a.v.)’in mübarek teninde izler bırakmıştı. Bir köşede bir ölçek kadar arpa unu vardı.

Onun yanında da, çivide asılı eski bir su kırbası duruyordu. Hepsi bu kadardı!.. Arabistan Yarımadası’nın Fahr-i Kainat Efendimiz’e tabi olduğu bir günde, O’nun dünyaya ait mal varlığı bunlardan ibaretti.

Hazret-i Ömer (r.a.) bunu görünce, içini çekti. Kendini tutamadı, gözleri doldu ve ağlamaya başladı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.): ‘’Niçin ağlıyorsun ey Ömer’’ diye sordu.

O da:

‘’Niçin ağlamayayım ya Rasulallah!

Kayser ve Kisra dünya nîmetleri içinde yüzüyor! Allah’ın Rasulü ise kuru hasır üzerinde yaşıyor!..’’ dedi. Efendimiz (s.a.v.), Hazret-i Ömer’in gönlünü aldı ve:

‘’Ağlama ey Ömer!

Dünyanın bütün nimet ve zevkleri onların, ahiretin de bizim olmasını istemez misin!.’’ buyurdu.

Cenab-ı Hak, en sevdiği kullarını, en ağır çilelerin çemberinden geçirmiştir.

En büyük mahrumiyet ve iptilaları, peygamberlerine, veli kullarına ve derece derece salih mü’minlere yaşatmıştır. Böylece onlar, ilahi imtihan tecellilerine karşı sergiledikleri “sabır, rıza ve şükür’’ haliyle ümmete numune teşkil etmişlerdir. Ayrıca onların bu sabırları, kendileri için de müstesna bir tezkiye ve büyük bir terfi-i derecat vesilesi olmuştur. Şeyh Sadi Hazretleri buyurur: “Senin emrine tabi ve hizmetine amade bir köleye bile lüzumsuz yere ve haddinden fazla öfkelenme. Haddini bil de aşırı gitme!

Zira mahşer günü kölen âzâd olur, serbest bırakılır ve onun efendisi olan sen zincire vurulursan, bu senin için en büyük rezilliktir!..’’

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *