22 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Gönül ikliminden...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Îmân ile aynı kökten gelen emânet, bir mü’minin alâmet-i fârikasıdır.

Nitekim Rasûlullah Efendimiz’e; “Ey Allâh’ın Rasûlü! Müslümanların en fazîletlisi kimdir’’ diye soran Ebû Mûsâ’ya, Efendimiz, şöyle karşılık vermiştir: “Dilinden ve elinden müslümanların emniyette olduğu kimse.”

Diğer taraftan, emîn olmayan ve sözünde sadâkat göstermeyen kimseler hakkında hadîs-i şerîfte şu dehşetli îkaz sâdır olmuştur: “Emâneti olmayanın îmânı da yoktur.” (Ahmed) Peygamber Efendimiz, sergilediği güzel ahlâk dolayısıyla câhiliye Arapları’nın dahî o derecede îtimâdını kazanmıştı ki, O’nu gençliğinde bile “el-Emîn” ve “es-Sâdık” vasıflarıyla tavsîf etmişlerdi.

Hattâ Allah Rasûlü’nün amansız bir düşmanı olan Ebû Cehil O’na bir gün: “Yâ Muhammed! Ben Sana, yalancısın demiyorum. Fakat şu getirdiğin dâvetini istemiyorum...” diyerek Efendimiz’in doğruluğunu vicdânen kabûl ettiğini, fakat hidâyet dâvetine icâbet etmekte nefsine mağlûb olduğunu bir bakıma îtirâf etmişti.

Kur’ân ve Sünnet emânetini lâyıkıyla taşıyabilmek, yani İslâm’ın karakter ve şahsiyetini yansıtabilmek, her şeyden önce sadâkat, yani doğrulukla mümkündür.

Ashâb-ı kirâm bu hususa o kadar ehemmiyet göstermişlerdir ki, bazen bir hadîs alabilmek için bir aylık mesafeyi katetmiş olsalar bile, hayvanını yanına çekmek için boş yem torbasını gösterip onu kandıran kişinin bu davranışını bir şahsiyet zaafı telâkkî etmiş ve böyle kimselerin ahlâkını mûteber görmemişlerdir.

Yani bir hayvanı bile olsa kandırma ve aldatma duygusu taşıyan kişiyi, Allah Rasûlü’nün hadîs-i şerîfleri muktezâsında yaşamadığı için, hadîs nakline liyâkatli görmemişlerdir. Çünkü mü’mine yakışan, sözünde, özünde ve niyetinde doğru olmaktır.

Emânet ve sadâkat ehli bir kimseye, herkes îtimat eder. Nitekim Uhud Harbi’nde müslümanlarla müşrikler karşı karşıya gelmişlerdi. Harbin sonrasında düşman ordusunun lideri Ebû Süfyan uzaktan: “Ey Ömer! Sana Allah adına and veriyorum, biz Muhammed’i öldürdük mü”.. diye merakla sordu.

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh: “Vallâhi, hayır! Öldürmediniz! Şimdi O, senin söylediklerini dinliyor!” diyerek cevap verdi. Bunun üzerine Ebû Süfyan şu ifadeleriyle emîn ve sadâkat ehli bir müslümanın yüksek şahsiyetini beyan etmiş oldu:“Sen bana göre, Muhammed’i öldürdüğünü söyleyen kendi adamımız İbn-i Kamia’dan daha doğru sözlü ve daha iyisindir!” “Ey Allâh’ın Rasûlü! Biz Sana îmân edip, Sen’i tasdik ettik.

Getirdiğin her şeyin hak ve gerçek olduğuna şahitlik yaptık. Sana itaat etmek ve sözüne uymak konusunda söz verdik. Ey Allâh’ın Peygamberi! Allâh’ın emrini uygula biz Sen’inle beraberiz.

Sen’i hak üzere gönderen Allâh’a yemin olsun ki, Sen şu denize dalacak olsan biz de Sen’inle birlikte dalarız. Bizden bir kişi bile geride kalmaz. Dilediğinle görüş, dilediğinle irtibatını kes. Mallarımızdan dilediğini al. Doğrusu mallarımızdan aldığın, bizim için bıraktığından daha hoştur.”

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *