Kudüs, peygamberler şehridir...
Peygamberler, Allah’ın mübarek kıldığı bu topraklarda görev yapmışlar.. Resulü sadece üç mescid için yolculuk sıkıntısına katlanılabileceğini buyurmuş. Bunlardan ilki Mekke’de, Kabe’nin yer aldığı Mescid-i Haram, ikincisi Medine’deki Mescid-i Nebevî ve üçüncüsü Mescid-i Aksa.
Efendimizin Mirac yolculuğundaki ilk durağı olması bakımından da Kudüs ve Mescid-i Aksa ayrıca büyük önem arz ediyor. Hz. Ömer (r.a.) Kudüs’e geldiğinde bu kapıdan yani yafa kapısından içeri girerek tam burada namaz kıldı ve namaz kıldığı yere bir camii inşa edildi. Bu cami Hz. Ömer Camii’dir. Ebu Ubeyde bin Cerrah komutasındaki İslâm orduları Kudüs’ü kuşatmış, şehrin düşeceğini anlayan patrik bir şartla teslim olabileceklerini belirtmişti.
Anlaşmayı bizzat İslam ordusunun emiriyle gerçekleştirmek istiyordu. Ebu Ubeyde, ‘’Emir benim. Buyurun şartları görüşelim’’, deyince patrik, ‘’Hayır ordu komutanına değil, şehri bizzat devlet başkanınıza teslim edebilirim’’, diye ısrar ediyordu. Bunu haber alan Hz. Ömer, Medine’de yerine Hz. Ali’yi vekil tayin edip yola çıkmıştı. Hz. Ömer binekte, köle yürüyor. Tepe, hemen o gün, orada ‘’Tekbir Dağı’’ adını alıyor ve hâlâ bu adla anılıyor. Hz. Ömerin Kudüs Genelgesi: Bismillahirrahmanirrahim. ‘’Bu, Allah’ın kulu, Müminlerin Emiri Ömer bin Hattab’in Kudüs halkına verdiği emandır. Bu emanı, canlarına, mallarına, kilise ve mabetlerine, hastalarına, sağlıklılarına ve sair halka vermiştir.
Kiliseleri Müslümanlarca kullanılmayacak ve yıkılmayacaktır. Kiliseden ve arsasından, Hıristiyanların haçından ve mallarından hiçbir şey eksiltilmeyecektir. Din değiştirmeleri için baskı yapılmayacak, hiçbiri bu uğurda zorlanmayacaktır. Ilya’da onlarla birlikte hiçbir Yahudi oturmayacaktır. Ilya halkı Medain halkı gibi cizye verecektir. Buradan ayrılarak Rum’a Bizans ve Lusut’a Lusus gitmekte serbesttirler. Ayrılan kimsenin canı ve malı gideceği yere varıncaya kadar güvendedir. Şehirde kalanlar da güvendedirler. Ilya halkından mabetlerini ve haçlarını bırakıp mallarıyla birlikte Rum’a gitmek isteyenlerin canları, malları ve haçları gidecekleri yere varıncaya kadar güvencededir. Falan savaştan önce, orada oturan herhangi bir kimse de, dilerse Ilya halkı gibi cizye vermek şartıyla orada kalabilir, dilerse Rum’a da gidebilir. Allah’ın ahdi ve Resulü’nün, halifelerin ve müminlerin zimmeti, üzerlerine düşen cizyeyi verdikleri sürece burada yazıldığı şekildedir.’’
