İlk ve en büyük
KIMI insanların saplantıları var. Acaba kimi insanların mı, yoksa çoğunluğun mu? Ruh sağlığı hekimleri ve ruh sağlığı çözümlemecileri muhakkak bu konuda belgeli açıklamalar yapacaklardır. Ama insanların zanları, algıları, aldanışları kadar; vaz geçemedikleri zaafları da sayılamayacak kadar çoktur. Etraftaki insanları ya da kişi kendini gözetleyebilir. İnsanın ne kadar zayıf, aciz, zavallı olduğunu açıkça göreceksiniz. Ama bu insana Yaratan öyle değer veriyor ki, onu en güzel surette, görünümde yarattığını beyan ediyor. Ama insan için yücelerin yücesinden, aşağıların aşağısına kadar derecelerde değer kazanabildiğini beyan ediyor. Kömürden elmasa kadar dereceleniyor insan.
Tebrizli Şems insana, ‘Niye böbürleniyorsun, varlığın bir damla su, yokluğun bir avuç toprak’ diyor. Ama insan, boyuna-posuna, endamına, ebadına bakmadan iddialarda bulunur. Hatta bu iddia ile hayata tutunur.
İnsanlar kendilerine değer biçerler. Yaptıklarıyla övünürler. Hep iyi şeyler yaptıklarını, başarılara sahip olduklarını, kendileri gibi kimsenin yapamayacağını, hatta dünyada en önce kendilerinin yaptığına inanırlar. Sadece inansalar sorun sınırlı kalacak. Onunla yetinmez insan. Buna herkesi de inandırmaya çalışır. İnanan olursa onu severler, inanmayanı da sevmezler.
Düşünmezler ki, hayat , varlık Purofesör Doktor Niyazi Kahveci’ye göre 50 milyon seneden beri devam ediyor. (50 milyonu nasıl saymışsa!) Gün ışığı altında ilk defa yapılacak bir şey kalmış olabilir mi? Ama yine de kendini çok beğenen insan, ilklere imza attığını sanır ve çevresini de buna inananlarla çevreler.
İnsan denen yaratığın bir başka saplantısı da en büyük ile ilgilidir. Diyelim ki, çocuğuna oyuncak yapacak, mutlaka en büyük oyuncağı yapmak ister. Maddi şeylerde bu mümkün. Mimari eserlerde bu olanaklıdır. En büyük köprü, en geniş- en uzun yol, en çok şeritli otobandı, en büyük cami, kilise, ibadethane yaptırmaya bayılırlar. İlla da en büyük olacak. Günümüzde en büyük peşinde olan yöneticilerimiz var. En büyük en faydalı değildir. Bunu, bir anlayabilseler. Bir şeyin ilk defa yapılıyor olması da en faydalı olması anlamını taşımaz.
Önemli olan işe yararlıktır. İşlevselliktir. Bir şeyi ilk defa yapmazsınız ama bu güne kadar yapılanların en faydalısını yapabilirsiniz. Bir şeyi ortalama ebatlarında yapılmıştır ama en kullanışlı, en faydalı, en verimli olacak tarzda yapılmış olabilir
En büyük hastane, en büyük köprü, en büyük cami, en büyük bina bir saplantı haline gelirse israfın görünmeyen kanalı açılmış olur.
Bir şeyi ilk defa yapmış olmakla övünmek yerine, en faydalı, en yararlı, en kullanışlı, en çok insanın işine yarar oluşunu aramak gerek.
En büyük konusu ilk iddiasından daha vahimdir. Böbürlenmek için israf musluğunu sonuna kadar açılmış oluyor. Diyelim ki, şehir hastaneleri bu kadar büyük olmasaydı, daha az masrafla yapılmış olacaktı. İnsanlar daha çabuk aradıkları servisleri bulabilecekti. Daha az elemana ihtiyaç duyulacaktı. İç ulaşım için minyatür ulaşım araçlarına ihtiyaç duyulmayacaktı.
Camiler büsbütün israf kapısı haline getirildi. Her camide birden fazla 6’ya kadar minare yapılıyor. Niçin gerekli? Dinen bir değeri var mı birden fazla minarenin? Hayır yok. Hatta günümüzde tek minare bile gerekli değil. Çıkılıp şerefesinde insan sesiyle ezan okunmadıkta sonra minareye gerek kalmıyor. Hadi sembol olarak değeri var diyerek bir kısa minare yapılsın. Ses sistemleri camilerin her tarafını kablolara boğmuşken insan sesiyle hiçbir kelime telaffuz edilmiyorken, yüksek bir yere çıkarak seslenilmeye fırsat yokken, minare sembolden öte bir değere sahip değil. O halde bir tane yeter.
Hele mihrapta ayakta kıraat için ayrı, rükuda ve secdede tespih için ayrı mikrofonlar varken, mihrapta aletler ve kablolar imam kadar yer tutuyorken, müezzin mahfilinde sayısız mikrofon ve kablo varken, camilerin en büyük olması çok anlamlı olamaya bilir.
En büyük de, ilk defa da anlamlı değildir. İşlevsellik, işe yararlık, çok sayıda insana faydalılık önemlidir. Saplantılar insanı büyütmez, küçültür.
