14 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

OSMANLIDA YARGI...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Kadıları tayin etmeye hakkı padişahtadır. 

Ancak o bile kadıların işine müdahale edemez; emir veremez.

Osmanlı Devleti, Osman Gazi’nin Dursun Fakih’i Karacahisar’a kâdı tayin etmesiyle kuruldu. 

Adliyenin başında kazasker vardır. Rumeli’dekileri,  Rumeli kazaskeri; Anadolu ve Arabistan’dakileri,  Anadolu kazaskeri seçer; padişahın tasvibiyle tayin ederdi. 

Sultan Kanuni’den sonra pozisyonu güçlenen şeyhülislâm, kadıların tayinini de eline aldı.

Kâdı, kazâ, ayni yargı ile uğraşan zâta denir. 

Lisanımızda kâdı’ya dönüşmüştür. Kazasker de kâdı-asker’den gelir. 

Asker kâdısı, yani askerî sınıf denen ve hazineden maaş alan bütün memurları muhakemeye salâhiyetli kâdı demektir.

Rumeli ve Anadolu kazaskerleri; Kimse emir veremez.

Din ve fen alimlerinin okutulduğu medreselerin yüksek kısmından mezun olan genç, kadı olmak istiyorsa, kazasker divanında staja başlar. Staj bitip, müsait bir kadılık boşalınca tayin edilir. 

Kadılık müddeti 2 senedir. Mekke, Medine gibi kadılıklardı bu müddet 1 senedir. 

Kadıların halk ile içli dışlı olması istenmez; hem de herkese sıra gelmesi düşünülür. 

Zaman bitince, kadı merkeze döner; yeni bir yere tayinini bekler. Bu arada teoriğini geliştirir; medresede ders verebilir. 

Yüksek kadılıklar için,  hukuk doktorası şarttır.

Mecelle'de der ki: “Hâkim, hikmet sahibi, anlayışlı  doğru yolda  emîn, oturaklı sağlam; 

hukuk ve usul kâidelerini bilen ve  vâkıayı onlara tatbikan fasl ve dâvâyı bunlara göre çözebilecek; ayrıca temyiz-i tâmme muktedir tam ehliyetli) olmalıdır.”

 Kadı ve davacılar:

Kadı, herkesin her türlü davasına bakar. Salahiyetli kadı, davalının ikâmetgâhı kadısıdır. 

Taraflar bir araya gelmeden dava başlamaz.  

Kanunî Sultan Süleyman Kanunnâmesi’ndeki bir madde dikkat çekicidir:

 “Cinâyetler karşılığında verilecek cezalar bakımından, sipahi ve halk, şerefli ve aşağı kimseler müşterekdir. 

Bunlardan her kim bu suçlardan birisini işlerse, karşılığında tayin olunan cezayı alır.” 

Bu ibare,  kanun önünde sınıf ve mevki farkı gözetilmeksizin ferdlerin eşitliği prensibinin Fransız İnkılâbı’ndan çok evvel Osmanlı Devleti’nde mevcut olduğunu göstermektedir.
Osmanlı kâdıları, ekseriya Türk menşeli ve çoğu ilmiye âilelerindendir ve hep eşit statüdedir. 

Padişah kâdıları tayin etmeye salâhiyetdar olmakla beraber, onların işlerine müdahale edemez; emir veremez. Kadı,  Hanefî mezhebine göre karar verir. Gerekirse başka mezheplerden naip tayin eder; bunun verdiği hükmü imzalar.

 Maaş almazlar:

Adalet dağıtmak, ibadet olarak görüldüğü için, kadılar, maaş almaz; fahri çalışır. 

Yıldırım Sultan Bayezid zamanında, hediyenin önüne geçmek üzere, kadılara mahkeme harçları tahsis edildi. 

Dava sayısı, dolayısıyla hâsılatı yüksek olan mahkeme, rütbece de yüksektir. 

Tanzimat’tan sonra kadılara maaş verilmeye başlandı.

Mahkeme binası yoktur. Kadılar, evde, câmide, hatta çarşıda davalara bakabilir. 

Meselâ İstanbul Kâdısı, Edirnekapı'da oturuyorsa, İstanbul Mahkemesi buradadır. 

Ertesi sene kâdı Ayasofya'ya taşınsa veya yeni bir kâdı tayin edilse ve evi de Ayasofya'da olsa, İstanbul mahkemesi artık burasıdır. Tanzimat’tan sonra kadılar hükümet konaklarında vazife yapmaya başladılar.

Kadı, mahkemede taraflara eşit muamele eder. 

Onlardan hediye kabul edemez; ziyafetlerine gidemez. 

Dava esnâsında başkalarının anlamadığı dilde konuşamaz; kaş-göz işareti yapamaz; yakınlarının lehine, hasımlarının aleyhine hüküm veremez. Anlayış kudretini azaltan korku, hiddet, açlık ve susuzluk hallerinde, hatta lodosta, davaya bakamaz. Kaba, sinirli, inatçı ve kibirli davranamaz. Resmî geliri varsa,  ticaret yapamaz. Mahkemede kimseyle şakalaşamaz. 

Dâvâ bitmeden taraflardan biriyle yalnız kalamaz. 

Mahkemelerde, âdil karar verildiğini ve aleniyeti tesbit maksadıyla,  şühûdül-hâl adında en az iki kişi hazır bulunur. 

Kadı, verdiği kararı sicil defterine işler. 

Kadıların maaşını bizzat verdiği kâtipleri ve davanın nizamını temin eden mübaşirleri vardır. 

Davalar ve mevzuat karmaşık değildir. İki celse süren dava nâdirdir. 

Karar verilince, polis vazifesi yapan subaşıya hüküm icra ve infaz ettirilir. 

Eğer bedenî ceza varsa, padişah tasdik etmeden yerine getirilmez. Kâdı, eğer adalete aykırı hareket etmiş, töhmet altında kalmışsa,  teftiş edildikten sonra, padişah tarafından azlolunabilir. Gerekirse cezalandırılır. Verdiği zarar da tazmin ettirilir.

Kâdı’nın tek vazifesi dava dinlemek değildir. Bulunduğu yerin mülkî âmiri ve belediye reisidir.  

Yetim, vakıf ve müflislerin mallarına, çarşı-pazarda fiyatlara nezâret eder. Kimsesiz küçük kızları evlendirir. 

Vekâlet, vakıf, nikâh gibi akidleri noter gibi tescil eder. Şehrin temizliğini kontrol eder. 

Câmilere imam ve hatib tayin eder. Harb esnasında, kadıların işi artar: Ordunun geçeceği yerdeki işlere, kadılar nezaret eder.

Kalpazanlığı ve dilenciliği önler; paranın alım gücünü korur. Su işlerini, esnafı, fuhuş, içki, kumar yasağını, sağlık işlerini, kaldırımların tâmirini, hırsızlık ve yangına karşı tedbirleri, amele ücretlerini, resmî fiyat haddi olan narhı, nakil vasıtalarını, bina inşaatlarını, esnafa mal dağıtımını, mahallelerde kefilsiz kimsenin oturmamasını teftiş eder. 

Devlet imalâthâneden başka yerde silâh yapılmaması  şehre gelen gemi ve kayıkların muayyen limanlardan başka yerlere yanaştırılmaması, ihrâcı yasak eşyânın memleket dışına çıkarılmasının engellenmesi, halkın sıkıntı çekmemesi için bazı gıda maddelerinin depolanması kadının vazifesidir. Kâdı, bunların bir kısmını doğrudan doğruya kendisi görür; yahud da nâiblerine yardımcılarına  gördürür.  

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *