Ülkenin aciz kaldığı 99 depreminden sonra ‘Güçlendirme’ ifadesi hayatımızda daha çok yer almaya başladı.

Depremde az hasar görmüş veya depreme dayanıklılığı olmadığı düşünülen binalar için güçlendirme kavramı öne çıkmıştı.

Pandemi sürecinde de bağışıklığı zayıf olan insanları için bağışıklığı güçlendirmek gerekliliği üzerinde hassasiyetle duruluyor.

Güçlendirme fiili, bir zayıflık ve karşı saldırı karşısında önem arz eden bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Anayasa’da yapılan değişikliğin halk oylamasıyla yürürlüğe girmesinin ardından Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildi.

Seçimlerin ardından yeni sistemin ilk hükümeti kuruldu. Kime karşı güçlendirileceği belli olmayan,99 depreminde acılar ve çok sıkıntılarını çektiğimiz geriye dönüş için icat ettikleri kavram “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” oldu.

Niye ‘güçlendirilmiş’ ifadesi kullanılıyor? Çünkü çok çekti Türkiye normal zannedilen bu parlamenter sistemden, canı çok yandı. Bolu tünelinin yapımı dahi 16 yıl sürdü 17 bakan değiştirdi!

Denenmiş kötü hatıraları canlandırır diye kelime oyunu ile altı doldurulamayan” güçlendirilmiş parlamento” ifadesini dillendiriyorlar.

Türkiye parlamenter sistemde ciddi saldırılara maruz kalmadı mı? Bu saldırıların nedeni zayıflık mıydı yoksa milletin iradesine duyulmayan güven miydi?

Ülkede geçmiş 70 yılda neler yaşandı unuttunuz mu?

Bugün, “Güçlendirilmiş Parlamento” sisteminin sözcülüğünü yapan CHP, 2007 yılında Meclis’e Cumhurbaşkanı seçtirmeyerek, darbeye zemin hazırlamak için meydanlara inmemiş miydi?

Diğer öncüsü Meral Akşener, 15 Temmuz darbe ve ihanet girişimi öncesinde “Ayın 15’inden sonra her şey değişecek, ben başbakan olacağım” diyerek, darbe başarılı olsaydı göreve yeni konjonktürde talip olduğunu açıkça ilân etmemiş miydi?

Ne çabuk unutuldu! Meclis’te Cumhurbaşkanı seçtirmeyenler, bugün “Güçlendirilmiş Parlamento” diyorsa, sormak lazım: Kime karşı niçin güçlendirilecek?

Vesayet özlemi içinde olanların, yuvarlak masa etrafında 28 Şubat’ı zihinlerde yeniden canlandıranları, Türkiye’ye müdahale kapıları kapananların çıldırmalarını elbette anlıyoruz.

Şahsiyetli duruşlar, millî çıkarlar, bağımsızlık vurguları en çok vesayet özlemi çekenlerin çanını sıkar. Bunlar; kuklalarla, taşeronlarla, aparatlarla zahmetsiz yönetim arzuluyorlar.

Değişen dünyada, gittikçe artan milli şuur karşısında, gafiller ve hainler Türk milletinin daha çok aldatamayacaklar. Dünyada ve bölgesinde konumu güçlenen ülkenin milli yolunu asla kapatamayacaklar.

Türkiye düşmanları yüzyıllardır ülkenin coşkun akan suyunu kesmek için önüne set kurmaya çalışıyorlar. Türkiye’nin kendini savunacak silahlarını yapmasından, tüm savaş stratejilerini değiştiren silahlarından korkuyorlar.

Çünkü Mete Han'ı yenilmez kılan “Islıklı Ok’un ” gücünü unutmadılar. Türk Silahlı Kuvvetlerinin kuruluş ambleminde “16 küçük yıldız ve MÖ 209 “ yazıldığını farkındalar. Milli ve yerli ilerleyen gücümüzden çekiniyorlar ve iç dinamiklerle durdurmaya çalışıyorlar.

Emperyalist refleks, millî duruşu, direneni haz etmez, boyunduruğa kolayca girene alışkındır. Kendi yazdığı oyununa sadakatli oyuncular alınmasını bekler.

Aykırılığa tahammülsüzdür. Kendinin sınırsız sadakat gösteremeyeceği bağlılık üretir, onların zamanı geldiğinde yok oluşlarına ya doğrudan yol açar, ya da seyirci kalır.

Onun gözünde herkesin bir kullanma süresi vardır. Vakti zamanı geldiğinde kullanılarak terk edilir veya gerekirse yok edilir. Dış destekli vesayet özlemi duyanlar, iç muhalefetle Türkiye’yi daha çekilmez hale getirmek içten çökertmek istiyorlar.

Denemeleri yüzyıllardır bitmiyor. Bitmeyecek. Güçlenen Türkiye ile değişen dünya düzeninde bölgesinde yakaladığı tarihi fırsatları, milli gelişmeyi, toplumumuza iyi anlatmalıyız ve milli varlıklarımızı, milli yeraltı zenginliklerimizi ülkenin refahına sunulmasını nihayete kavuşturmalıyız.

Yeni sisteme değil, önümüze “güçlendirilmiş” lafı altında ne var anlayanınız var mı? Bu siteme dönüşü vaat eden, vadettiği sistemi açıklayamayanların derdi nedir? Her şey açık değil mi?

Küresel çetelerin kendilerinin çizdiği çerçevenin dışına çıkmaları durdurmak isterler, bu duraklama işini de o ülkenin içinde bulunan işbirlikçileriyle yaparlar.

Parlamentoyu güçlendireceklerini ileri sürenlerin kendilerini boşa yormasına gerek yok. Emperyalizmin kendilerine çizdiği çerçevenin dışına çıkarak, geçmişte Parlamento’yu zayıflatan şeyler nelerdi… 

Darbe, muhtıra, Güneş Motel operasyonu, rüşvet, tehdit, şantajla milletvekillerinin iradesinin gasp edilmesi gibi hususlardan uzak duracaklarına dair millete açık söz verirlerse, Parlamento o zaman zaten çok güçlü olur.

Yuvarlak masa eşitlerin oturduğu masa demek. “Hayatım CHP ile mücadele etmekle geçti diyen” Davutoğlu’nu CHP’ ile yan yana oturtan. Demokrat Parti ile CHP’yi, İP’ile HDP’yi, Saadet’le CHP’yi kırık masa etrafında birleştiren üst aklı, millet olarak iyi analiz etmeliyiz.

Güçlendirilmiş parlamento diyerek masa efradında birleşenler HDP’ye, HDP’de ittifaka muhtaç. HDP’nin amacı birlikte yönetmek, kendi ideolojisini siyasileştirme ve yönetim içinde Erdoğan’ı yenerek birlikte Erdoğan’ın milli politikalarını alt etmek ve PKK’nın sıkışmışlığına alan açmak.

Sıkışmışlıklarını rahatlatma, federasyon yapının tıkanan yollarını açma, sınır ötesindeki operasyonları üst akıl durdurmak istiyor.

Erdoğan’ı yıkacak kime karşı, millete ve ülkenin milli menfaatlerine rağmen millet ittifakı buna nasıl razı olur, HDP’ye boyun eğer! Nedir bu Erdoğan nefreti?

Bu ABD’den alınan talimat, ülkenin menfaatlerinden daha mı önemli! Mevzu vatansa gerisi teferruattır diyen bir milli düşünceye, mevzu Erdoğan’sa Vatan teferruattır mı dersiniz?

Vatan teferruattır diyen ittifak bileşenleri, Cumhuriyetin kurucu ruhuyla, feraset sahibi aziz milletten gereken cevabı misliyle alır…