Son günlerde ana muhalefet partilerince moda haline getirilen, İslam ülkelerinden gelen sermayeye yaklaşımı ve bu sermayeye karşı duran muhalefet partilerin üst yöneticilerinden “Tank Palet Fabrikası satıldı-Türk Ordusu Katar’a satıldı” söylemleri ülkenin gündemine taşınarak, basında ve siyasetçiler arasında karşılıklı sert, gereksiz ülkeye katkısı olamayan tartışmalara sahne oluyor.

Bu eleştiriyi yapanlar biliyorlar ki, satılan milletin mülkiyeti değil, dünya çapında şirketler arası ticari işlemlerdir. Her kesimin bildiği, milletin malının- mülkünün götürmelerinin mümkün olamayacağı gerçeğidir.

Borsa İstanbul’un bilançosu kamuoyuna açık, sadece %10’luk hissesi devredildi. Muhalefet partilerinin içindeki ekonomik birikime sahip olan yöneticileri de paranın geldiği yatırımcı ülkeye, hiçbir şeyin gitmeyeceğini çok iyi bilir.

Muhalefetin yaptığı ise iktidar partisini sıkıştırıp, Avrupalı dostlarına Türkiye’nin, Avrupa’dan uzaklaştığı ve Ortadoğu’ya kaydığı mesajını verme algısıdır.

Ülke içinde, iktidarın Türkiye’nin milli ve yerli değerlerini yabancı memleketleri satıyor algısını yaratmasıdır. Eleştiriyi yapanlar her iki tespitinde yanlışlığını bilmelerine rağmen, ülke sorunlarına karşı iktidara alternatif fikir üretememenin çaresizliği içinde, bu tip söyleme mecbur kalarak siyasi söylemlerde bulunmalarıdır.

Ekonomik kriz ve ülkenin bunalıma girme hevesinde olan muhalefetin, dış yatırımların önünü keserek, ülkeye girişini engelleme ve yatırımlara karşı duruşlarının sonuçsuz kalması, özlem duydukları ekonomik burhanın ülkemizde bir türlü yaşanmıyor olmasının hırsı yatıyor.

Dünyanın tüm ülkelerinde ciddi yatırmaları olan bu ülkenin, yatırım yaptığı hiçbir ülkede, bizim muhalefetin yaptığı gibi haksız yersiz ve anlamsız eleştiri duyamazsınız.

Bu yatırımların kendi ülke ekonomilerinin gelişmesine katkı yaptığı bilinciyle, eleştiri yerine, milli duygularla memnuniyet duyarlar. Ülkemizin geçmiş siyasetçileri ve özelleştirme idareleri, ülkemizdeki birçok değerli ve karlı işletmeleri yabancı sermayeye devir işlemlerini gerçekleştirdi.

Hangi ülkeye giderseniz gidin, her ülkede yabancı yatırmaların, ülke içinde yaşayan veya dışardan gelen yatırımcılara satıldığını, Turizm yatırımlarının, hatta futbol takımlarının dahi yabancı yatırımcılar tarafından satın alınmış olduğu gerçeğini, küçülen dünya düzeni içinde görüyoruz.

Ancak bu ülkelerin hiç biri, bizim muhalefet gibi düşünmez, eleştirmez. Milli ve yerli şuurla yatırımlarını kendi ülkelerine götürecek kaygısıyla, anlamsız sığ bir düşünceyle siyasi tartışma konusu da kesinlikle yapılmaz.

İktidar Milli ordusunu satmamış, milli ordunun güç ve kudretini milli savunma sistemlerini dışa bağımlılıktan kurtararak, Cumhuriyetin kuruluş iradesine uygun duruşuyla, dışarıya karşı bağımsızlığını ve manda zihniyetini reddetmiştir.

Milli, yerli ve güçlü ordunun verdiği özgüven, kendi milli imkânlarıyla güçlü ordusunun imkân ve kabiliyetini Ortadoğu’da ve Kafkaslarda tescillemiştir. Muhalefetin söylemleriyle, milletin malını katardan koruyorum algısı yaratması, kendince vatanseverliğin temeli gibi gösterme çabası olmuştur!

Ülkemize gelen yatırımlara hiçbir dönemde karşı çıkılmamış, geçmiş basının arşivlerine, siyasilerin söylem ve açıklamalarına baktığımızda, yatırım yapmak için ülkeye gelen yatırımcılardan övgüyle bahsedilmiştir.

Muhalefetin temel meselesi ve rahatsızlığının nedeni, dışardaki ortakları olan İngiltere, Fransa veya ABD değil de niçin Katar!

Ülkemizdeki Milli sermeye ile kurulan şirketlerin, bankaların büyük yatırım yapan holdinglerin dünya yatırımcıları veya şirketleri tarafından hisselerinin alınması uluslararası şirket unvanı kazandırmaz mı?

Ülkemizin kalkınmışlığını gücümüzü ve ülkemizin ekonomik standartlarının yükseldiğini göstermez mi? muhalefet partilerinin asıl rahatsızlığı, kendileriyle kapalı kapılar arkasında görüşmeler yapan IMF’den borç alınmaması olabilir mi?

Katarla Türkiye arasında kurulan iyi ilişki ve ticari yatırımlardan rahatsız olan siyasilerin 15 Temmuzda Türkiye’nin yanında ilk duranın kim olduğuna baksın…

Geçmişte yabancı bankaların Türk banklarıyla ortaklığını, büyük finans kuruluşlarından çok yüksek oranlarla borçlanmalarını büyük bir iş, siyasi bir zafer gibi göstermediler mi?

Şimdi her fırsatta, ülke ekonomisine katkı yapan ticari anlaşma ve devir işlemlerini, milletin malını orduyu yabancılara sattınız algısıyla, siyaset yapıyorlar.

Öyle bir anlatıyorlar ki, sanki satın aldıkları fabrikaları alışveriş merkezleri, borsa veya diğer gayrimenkul değerlerini, kargoya yükleyip kendi ülkelerine taşıyacaklar!

Öğrencilik yıllarım, unutmamın mümkün olmadığı1980 öncesidir, o günlerde ülkemde yaşanan elektrik, su, kesintileri milletin yokluk içinde kıvranışı, paran olsa dahi karaborsada olduğu için alamayacağın, tüp gaz, yağ, yakıt vs. işçinin ve memurun tezgâhçı olduğu, devletin içsinin ve memurunu maaşın ödemeyecek duruma gelip, IMF emirlerini harfiyen uygulayan çaresiz hükümetler ve ülkenin durumu hala hafızalarımızda.

Ülkemizdeki dış güçlerle müşterek çalışan karanlık düşünce sahiplerinin gerçek niyetleri, Ülkeyi IMF muhtaç edip geçmişteki olduğu gibi emir alan, yeni Türkiye’yi dışa muhtaç eden, dışarıdan emir alma gayret ve zihniyeti.

Verilen borcun ise, kendi istek talepleri doğrultusunda harcanması ve ülkemizin kalkınmasına pranga vurulma özlemi.

Görünen o ki, ülkesine yapılan yatırmalarından rahatsızlık duyanlar kendi gibi düşünen dış ortaklarıyla birlikte, ülkenin millî duruşunu, milli değerlere bağlılığını, ülkenin milli kaynaklarını kullanma iradesini, ülkesinin özgürlüğünü ve tam bağımsızlığını, mandacı zihniyetle baltalamaya çalışılıyor olmasıdır.

Atatürk Ulusal egemenlik ve bağımsızlıkla ilgili sözlerinin birinde; “Bağımsızlıktan mahrum bir ulus, ne kadar zengin ve refaha kavuşturulmuş olursa olsun, medeni insanlık karşısında uşak olmak durumundan yüksek bir muameleye layık olamaz” diyor. Umarım Atatürk’ün partisiyiz diyenler, önderimizin sözünden ders alırlar!