Biliriz ki, ağırdır, tehlikelidir işleri. Konuşmalarımızda saygıyla söz ederiz onlardan. Çoğu zaman kömür karası yüzleri ve ışıldayan gözleriyle anımsarız onları. Simsiyahtır alın terleri.

Madenci şehirleri bilirler, yaşam da zaman da onların üzerinden şekillenir bulundukları kömür coğrafyasında. Söylenenler, yazılanlar ve okunanlar yetersizdir çoğu zaman onların yaşadıklarını anlamaya. 

Madenci olmak yeraltında, vefalı arkadaş olmaktır karanlıkla. Aydınlansın diye yerin üzerindekiler, ısınsın diye yürekleri arkadaştan öteye kardeş olmaktır karanlıkla.

Metanla, karbon monoksitle arkadaştır madenci. İçine çektiği tek nefesle kaybedebilir yaşamını, yanıp kül olabilir ansızın en son Amasra’da yüreğimizi yakan 41 madenci gibi.

Grizudur, göçüktür korkulu düşleri. Talimatla ‘Önce İş Güvenliği’ yazar madenin kapısında, kara bir ejderhanın ağzına benzer maden ocağı girişi.

Bu yüzdendir evden çıkarken her vardiya başında sevdiklerinle helalleşmek. Hayatta kalmış olmanın kutlanmasıdır her vardiya bitişi eve dönüş.

En çok kardeş bildiği arkadaşına güvenir madenci. Bilir ki, bir şey olursa eğer, gerçeğe dönüşürse korkulu düşler, sadece madenci arkadaşları ulaşabilir ona. 

Bu yüzdendir ki, dünyanın dört bir yanındaki madenciler sessizce ama sıkı dosttur hep birbirlerine. Ama kuraldır, herkes kendi getirdiğini değil, herkes herkesin getirdiğini yer, yer sofrası maden ocağında. Çoğu zaman bir domates, biraz zeytin, biraz peynir, bolca da ekmektir – 300-350 metrede yemek.

Bazen de soğuk sefer tasının içinde ne piştiyse evin mutfağında. Isıtılamaz yemek. Çay demlenmez, termostadır içecekleri.

İndiyseniz ejderhanın ağzından yerin yüzlerce metre altına, vardıysanız yanına, uzattıysanız elinizi, durur akan sular.

Gencecik fidanların kömür karası simsiyah yüzü ve ışıldayan gözleriyle, sımsıcak yüreğini açar size madenci; paylaşır aşını, azığını sizinle. 
Siyah alın terli helal kazançlı madencilerin mantar enfeksiyonudur lastik çizmelerin içindeki nemli ayakların derdi.

Belki bekar, belki yeni evli gençlerin en büyük iş bulma umududur madenler. Bu kadar zorlu bir işin bu kadar büyük bir umuda dönüşmesi, gerçeğidir madenci şehirlerinin. 

İş bulmak, çalışmak, evlenmek, ailesini geçindirmek ister genç insan. Babalar, bilseler de işin iç yüzünü, madende işe koymak oğlunu ürkek bir rahatlıkla uyutur onları.

Hasretle bekleyen Anneler ve gelinler dua ederler hep; hem teşekkür ederler tanrıya bulunan iş için, hem yardım isterler iş sağlığı ve güvenliğinde. Bu yüzdendir ki, hasretle beklerler devletin ekmek kapısı iş ilanını.

Kim ister yerin metrelerce altında çalışmak? Madenci şehirlerinde. Mecburdur çocukları süt ister, ekmek ister, oyuncak ister, ayakkabı ister. Mutfakta ocak, kaynatacak çorba bekler. Sihirli bir sözcüktür umut. Madende çalışmak, zorunluluğa dönüşür madenci coğrafyasında.

Ciğerlere toz solunur madende. Maske filan dese de kitaplar, zehirli toz solunur madende. Ülkemizin kazası boldur maden ocağında. Kimi zaman ölüm olur maden kazalarında. Acı düşer toprağa. Gözyaşları katılır kömür karası alın terine umutlar hayaller yok olur bir anda. 
Hasretle bekleyen Babalar, Anneler ve gelinler fırsat bulsa, silmek ister sözlüklerden göçüğü. 

Analar, babalar, kardeşler, çocuklar, sevdalıklar toplanır maden ocağının başına. Evden fırlarken ne varsa, o vardır üstlerinde. Soğuk da yağmur da işlemez entarinin üzerindeki örgü yeleğe. Bıraksalar umutlarına ulaşmak için elleriyle kazar göçüğü, maskesiz dalar gazın içine.
 Bir güzel haber küçük bir umut ışığıdır beklenir devrilip giderken gencecik fidanlar, yalnızlığın soğuğu kalır geride kalanların yüzünde; mevsim fark etmez. 

Bizler uyurken rahat yataklarımızda ya da seyrederken sevdiğimiz bir diziyi evin sıcak salonundan, ya da ellerimiz sevdiğimizin ellerinde seyrederken günbatımını, onlar inip yüzlerce metre yerin altında kara ejderhanın ağzından yeryüzünün metrelerce altına, kömür dökerler. 
Çıtırtıları dinlerler ocak duvarında çıkmış koca koca mantarlara bakıp hayal kurarlar. Ama en çok, baba bekleyen çocuklarını özlerler. Aynıdır madencini öyküsü ülkede…

Şehirlerinde bir anıtı var madencilerin. Siyah mermer üzerinde sarı plakalar, plakalarda maden kazalarında ölenlerin isimleri, doğum tarihleri. Şimdi ise 41 yeni anıtmezar eklendi Amasra’da.

Ne acıdır değil mi? bu acı hüzün dolu öykülerin üzerinden siyaset malzemesi yapılması!

Yüreğimizi yakan kömür karası yüzler ışıldayan gözler, siyah helal alın teri ölümler ve acılar yakmaz yüreklerini kifayetsiz ve muhteris siyasetçilerin, acıları hissetmeden yaparlar  hep siyaset malzemesi…