Dualar... Dualar...
"Duanız Olmasaydı Ne Emniyetiniz Vardı...!"
Evet; Dualara o kadar ihtiyacımız var ki, özelliklede Allah dostlarının dualarına...
Allah'ım, bizi Sana muhtaç olduğumuzun şuuruyla zenginleştir; Senden müstağni durma fakirliğine düşürme.
Kendi güç ve kuvvetimizden teberri ediyor, Senin havl ve kuvvetine sığınıyoruz.
Bizi Sana tevekkül edenlerden kıl.
Bizi nefsimizin eline bırakma.
Kulun, peygamberin, seçtiğin, dostun, mülkünün güzelliği, masnuatının meliki ve sultanı, inayetinin gözbebeği, hidayetinin güneşi, hüccetinin lisanı, rahmetinin timsali, mahlukatının nuru, mevcudatının şerefi, mahlukatının çokluğu içinde birliğinin kandili, kainat tılsımının keşşafı, rububiyet saltanatının dellalı, hoşnut olduğun şeylerin tebliğ edicisi, gizli isimlerinin tanıtıcısı, kullarının muallimi, ayetlerinin tercümanı, rububiyet güzelliğinin aynası, alemlere rahmet olarak gönderdiğin habibin, Efendimiz Muhammed'e, onun bütün al ve ashabına, kardeşleri olan diğer peygamber ve resullere, melaike-i mukarrebine ve salih kullarına salat ve selam eyle.
***
Şeyh Muhammed Kazım Hazlerinin Güzel Sözleri...
Tasavvuf, dünyada ahireti yaşamaktır.
Tasavvuf, insanların kalplerini kötü sıfatlardan arındırıp, temiz sıfatlarla
süslemektir.
Bir işe başlamadan önce, niyetinizi düzeltiniz. İhlasla işe başlayınız.
İslamı hakim kılmak isterseniz, ilmi hakim kılmalısınız.
Sizin yaptığınız iyiliklerle, başkalarının size yapmış olduğu kötülükleri hemen
unutunuz.Yaptığınız kötülükler ile, başkalarının size yapmış oldukları
iyilikleri ömür boyu unutmayınız.
En büyük kerametim, tüm insanların hayrını istememdir.
Eğer doğru ve yanlış hadisleri karıştırıp önümüze koyarlarsa, Allah'ın
yardımıyla birbirinden ayıklar, onlara iade ederiz.
Eğer, fıkıh ilmi, kitaplardan silinirse, Allah'ın yardımıyla yeniden yazarız.
Vefatımızdan sonra, beraberinizde dünyadan neyi götürmek isterseniz diye sorarlarsa; kitaplarımızı verin diye cevap verirdik.
En büyük keramet, istikamettir. Yani, doğru yol üzerinde bulunmaktır. İmam-ı Rabbani Hazretleri eğer bu sözü söylememiş olsaydı, bugün bu sözü biz söyleyecektik.
Bizim ünsiyetimiz dostluğumuz insanlarla değil, yüce Allah iledir. İnsanlarla olan dostluğumuz Allah içindir.
''Biz, zamanın Mevlana Bağdadisiyiz.Burada, Allah'ın kendisine bahşettiği
nimetler anlatılıyor''
Biz şeyh- ül Hazin'iz.Tüm hayatımız boyunca Yüce Allah'tan bir tek talebimiz olmuştur. Dedemiz Şeyh- ül Hazin Hazretlerine keşfettiği sırları bize keşfetmesini istedik. Hamdolsun bize de keşfedildi.
Bizi tanımadınız, bizleri tanıtmadınız. Eğer bunu yerine getirebilseydiniz,
amirler ve alimler bizden istifade edeceklerdi.
Size gelmeyene gidiniz, size vermeyene veriniz. Sizi zülüm edeni affediniz.
Allah rızası için öfkenizi yutunuz. Sizi öfkelendireni affediniz, elinize fırsat
düştüğünde ona iyilikle bulununuz.
Bizim, insanların üzerinde hiçbir hakkımız ve hukukumuz yoktur. Ama, tüm insanların bizim üzerimizde hak ve hukukları bulunmaktadır.
Eğer alimler zamanında olsaydık, bizlere alim denmeyecekti.
İlmin olmadığı yerde, ihtilaflar hep var olmuştur.
Hayatımız boyunca iki şey bize çok garip gelmiştir. Birincisi, insanın ilmi
çoğaldıkça cahil olduğunu anlıyor, ikincisi ise, yüce Allah'a yaklaştıkça O ndan uzaklaştığını hissediyor.
Bizim meşrebimiz İmam-ı Rabbani hazretlerinin meşrebidir. Biz Sıddıki'yiz.
Tillo'lu Molla Bedrettin Sancar; ''Şeyh hazretleri bizim rehberimizdir. Biz her zaman onlara duacıyız. Yüce Allah ömürlerini uzun etsin.Onlar başımızda kaldıkça bölgemizde yanlış fetva verilmeyecek, onlara geldiği zaman geri dönecektir.''
Günümüzün ilmi meselelerini tek çözüm yeri Şeyh Hazretlerinin dergahıdır.
Şeyh Müşerref Hazretleri; ''Siirt'in Sinep köyü sakinlerinin bir kısmına kendilerini ziyaret edip nasihat istemeleri üzerine şunları söylemiştir; "Sizi neyin nasihatini edeyim. Siirt'e gitmiyor musunuz? Şeyh Muhammed Kazım hazretlerini ziyaret etmiyor musunuz? İşte, size en büyük nasihat. Gidin, kendilerini görün. Sizinle hiç konuşmasın, sadece onu görün. Alın size en büyük nasihatim."
Yine kendileri, bir gün şeyhin ziyaretlerine taksiyle gelirler.
Bunun üzerine; ''yalın ayak gelmeleri gerekirken taksi ile gelmek zorunda kaldıklarını söyleyerek kendilerinden özürlerinin kabulünü isterler.''
Şeyh Efendi Hazretleri; 1996 yılı aralık ayının başında aniden rahatsızlanarak, İstanbulda götürülerek tedavi altına alınır ve 15 Aralık 1996 pazartesi akşamı Hakk'ın rahmetine kavuştu.
