Gedayi...
Ah u feryat eder gülün dalında,
Bülbülün feryadı zarı vatandır.
Derd ü hasret koymuş kendi halinde,
Her garibin öz efkarı vatandır.
GEDAYİ; Tokatlı gedayi olarak, bilinir. Asıl adı; ahmed. 1826, Tokatta doğmuştur. 1889'da İstanbulda aşık edebiyatının 19. yüzyıldaki önemli temsilcilerinden. İlköğrenimini tamamlayınca, babasının keresteci dükkanında çalışmaya başladı.Başından geçen talihsiz bir aşk serüveni ve sevdiği kızın veremden ölmesi üzerine büyük bir üzüntüye kapıldı. Üzüntüsünü hafifletmek amacıyla arkadaşlarının sık sık kendisini sazlı sözlü eğlentilere götürmesiyle aşıklığa özendi ve çalıp söylemeye başladı. Bir ara, Tokat'a gelen Batumlu Yesari Baba, kendisine Gedayi mahlasını verdi.
Askerlikte süvari başçavuşluğuna kadar yükselen Gedayi, tarihi tam olarak saptanamayan bir savaşta birliği ile birlikte tutsak düştü. Savaş bitince Tokat'a dönerken uğradığı İstanbul'da Beşiktaş'a yerleşti ve yaşaminin sonuna degin orada kaldi.
Gedayi, Tavukpazarındaki aşiklar kahvesi'nde yavaş yavaş taninmaya başladi, giderek çevresi genişledi. Beşiktaş'taki saz ve söz alemlerinde de İstanbul'un yazar ve şairlerince begenildi. Onlarin yardimiyla Abdülaziz'in 1861 huzurunda saz çaldı ve sarayın incesaz heyetine katıldı. Bu görevi V. Murad Han döneminde de sürdürdü.
II.Abdülhamid tahta çıktığında bu heyeti dağıttı ve ötekilerle birlikte Gedayi de emekliye ayrıldı. Gedayi'nin bundan sonraki yaşami, Beşiktaş'taki dükkanında arzuhalcilik yapmak; İstanbul'un, özellikle Üsküdar'ın çeşitli semtlerinde çalıp söylemekle geçti. Bu dönemde ''Medet Tophaneli top top kıvırcık perçemli'' nakaratlı şarkısı çok sevilmiş, semai kahvelerinde okunarak, moda olmuştu. Gedayi, 19. yüzyıl aşıkları arasında, Arapça, Farsça sözcük ve tamlamalara fazlaca yer verişi, aruz ve hece ölçüsünü kullanışıyla dikkati çekti; tasavvuf eğilimleri yanında İstanbul'un toplumsal yaşamin da şiirlerinde yansitmasiyla önem kazandi. Bektaşilige girerek, bu tarikatin 19. yüzyildaki bellibaşli temsilcilerinden Mehmed Ali Hilmî Dedebaba'ya kapılandı ve ondan ''babalık'' aldı.
Eserlerinden Bazıları:
''Bunca aşıkları sevdaya saldı
Hak cemaı-i paki dilbere verdi
Biçare bülbüller hayrette kaldı
Reng-i nıhsarını güllere verdi
Sevda çekip gözden dökenler pürnem
Hubb-i aşkı canandır, Allah-ü alem
Nur-i Nübüvveti cümleden akdem
Taala Hazret-i Server'e verdi
Bağ-ı Nübüvvete halk etti bir gül
Sırrını anlamak bir nice müşkül
Eyledi Şeh-süvar göründü
Düldül Seyf-i zülfikarı Hayder'e verdi
Her derde sabr eden olur imiş er
Raziyim Eyyüb'den olursam beter
Sabrım miftahını Şah-ı erenler
Ta ezelden Gedayi kemtere verdi
***
Beni mecruh etti hançer-i bürran
İki didelerim kanlı yaş döker
Rahmedip rize-i elmas her zaman
Gelir zahm-ı dile kalem kaş diker
Her dem bana ol şuh etmek ister naz
Bu pazarın zararı çok, karı az
Emsali bulunmaz rengi alınmaz
Vade-i vaslında ne kumaş diker
Gedai aleme bildirdin beni
Bütün halk-ı dehre güldürdün beni
Ecelimden evvel öldürdün beni
Hayatımda mezarıma taş diker.
***
Ah u feryat eder gülün dalında
Bülbülün feryadı zarı vatandır
Derd ü hasret koymuş kendi halinde
Her garibin öz efkarı vatandır
Beni gurbet ele düşürdü kısmet
Ne tükenmez hasret bu nasıl kısmet
Kimseye yar olmaz diyar-ı gurbet
Herkesin sevdiği yarı vatandır
Gedai gurbete düşse bir insan
Gitmez hayalinden vuslatı cinan
Yeri gülşen olsa gülse her zaman
Fikri zikri yine dar-ı vatandır
Gamzen tiri ile kaşların keman
Bu dertli sinemi delmek yol mudur?
Yok mudur göğsünde din ile iman
Bendeni feryada salmak yol mudur?
Eşiğinde mesken tutar kalırdım
Ol rakipten intikamım alırdım
Ağa yollum seni benim bilirdim
Varıp ellere yar olmak yol mudur?
Nasihattır tut guşunu sözüme
Şikar eksik olmaz yavru bazıma
Tenhada gördüğüm vakit yüzüme
Hercailik edip gülmek yol mudur?
Her kaçan gördükçe sen yüzü mahı
Zayi olur gider aklım billahi
Der Gedayi behey hubların şahı
Sende hak nazarım kalmak yol mudur?''...
