09 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
9°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

SAHABEDE İMAN KUVVETİ...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

KUVVETLİ imanı kazanan herhangi bir şahsın cesaret ve celadeti, şuur ve hayat anlayışı o kadar üstün ve seviyeli olur ki, dini felaketlerden başka, hiç bir bela onu korkutamaz ve hiçbir dünyevi zorluk ha

yatının zevk ve huzurunu bozamaz. Yeter ki o, imandaki bu kemale ermiş olsun...

Uhud muharebesinin şiddetlendiği sırada Resülullah'ın (S.A.V.) şehid edildiği haberi Medine'ye yayılınca, halk sokaklara dökülerek, bu dini felaket karşısında ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Bu sırada Ensar

kadınlarından biri, hemen yola düşüyor, muharebe'nin cereyan ettiği dağın dibine kadar yaklaşıyor; bir

de ne görsün, kumların üzerinde yatan şehidler arasında kardeşi, oğlu, babası ve kocası olmak üzere ailesinin tam dört ferdi var.

İman kuvvetine bakın ki, şehidlerinin başında bir iki dakikalık bir tefekkürden sonra, şehid olduğunu işittiği Resulullah'ı aramaya devam ediyor. Çünkü o, din yolunda ölmenin gerçek alemde dirilmek olduğunu şuurlu olarak biliyor, bunu dini bir musibet telakki etmiyor. Bu sebeple de şehadet haberini dini bir musibet telakki ettiği Resülüllah'ı araya araya buluyor ve ilk sözü şu oluyor:

"Ya Resulellah! Şehidlerimin dördü de din uğruna feda olsun! Sen selamettesin ya; beni heyecanlandıran senin şehadet haberindi..."

Medine Müslümanlarından olan bu muazzez İslam kadını, Resülullah'ın (S.A.V.) hayatta olduğuna

o kadar seviniyor ki; bu sevinç ona kardeşi, babası, oğlu ve kocası gibi hayatının direkleri mesabesindeki

insanların ölümünün ızdırabını bile unutturuyor.

İşte buna iman kuvveti derler. Demek ki, bir davanın zaferi, onu yürütenlerin iman kuvvetine bağlıdır. Kur'an-ı Kerim'in her şeyden evvel imanı teklif

etmesi, Müceddidlerin faaliyetlerini

iman kuvveti üzerine yoğunlaştırmaları,

bu hikmetten olsa gerektir.

Nitekim Mekke müşrikleri, Zeyd bin Desine'yi şehid etmek üzere götürüyorlardı. Bu sırada Ebu Süf-

yan, Zeyd'e sordu:

"Ne dersin ya Zeyd; keşke senin yerinde sizi putlara tapmaktan men eden Muhammed (S.A.V.)

bulunsaydı da, seni şimdi çocuklarının yanına götürseydik; ister miydin?"

Zeyd bu teklif karşısında irkildi ve hemen cevap verdi:

"Hayır Vallahi, istemem!...Ben testere ile kesilmeğe razıyım, fakat Resulullah'ın ayağına en küçük bir dikenin bile batmasına razı değilim."

Bu cevap karşısında Ebu Süfyan:

"İnsanoğlu içinde Muhammed'e (S.A.V.) inananların imanı kadar kuvvetli iman, hiç kimsede görülmemiştir." demek suretiyle hayretini ifade etmek mecburiyetinde kaldı.

Tek insanın tebliği ile başlayan İslam davası, imanı bu derecede olanların öncülüğünde gerçekleşti; o

günkü dünyayı kaplayan küfür ve dalalet sapıklık dumanı, işte fedakârlığı bu dereceye vardıran kavi kuvvetli imanlıla-

rın celadet yiğitlik ve sebatı ile dağılıp gitti. Şiddetli bir çarpışma sonunda Hayber Kal'ası fethedilmiş, gaziler ganimet almak için sıraya dizilmişler-

di. Sıra bir çobana gelince, kendisi için ayrılan maaşı ve erzakı bir kenara itti ve şöyle dedi:

"Ya Resulallah, hen sadece din uğruna cihad ederken şu boğazımdan değecek bir ok ile şehid olmaktan başka hir şey istemiyorum, bana ayrılan bu

maaşı başka fakirlere veriniz."

Resülullah Efendimiz: "Bu isteğinde samimi isen, dileğin olacaktır." buyurması üzerine, Ashab-ı Kiram

bu zatı takip etmeye başladı. Nihayet şehadet haberini işitince, gidip baktılar, aynen Resülüllah Efendimize gösterdiği yerden saplanan bir okla şehid olmuştu.

İnsan imânda kemâle ererse, korkacağı bir felaket veya yapamayacağı bir fedakarlık yoktur.

Asr-ı Saadet Mutluluk çağı bunun en canlı delilidir. 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *