Osmanlı Askeri Teşkilatı...
Osmanlı Devleti, İslam'ın askeri olmaktan, İslam adaletini dünyaya yaymak'tan daha büyük şeref düşünmemiştir.
Hangi şartlar olursa olsun, Osmanlı ordusu, İslam'a karşı nerede saldırı varsa orada mutlaka yerini alırdı ve Osmanlı Allah için yaşadı, Allah için devletini idare etti.
Yeniçerilikte bir acemi oğlan bir mürşide bağlanmadan askere alınmazdı. Yeniçerilik, acemi oğlan denilen başlangıç devresinden başlar. Zamanımızda buna; askerde eğitim deniyor. İlk eğitimin verildiği yer acemiliğin yetiştirildiği yer.
Allah'u Te'ala'nın velayet mertebesine ulaşamamış olan, evliya olmamış olan bir subayın olması söz konusu değildi. Paşalara gelince; onlar daimi zikrin sahipleriydi.
Osmanlı ordusu nereye gitse, eğer oradan bir şey alırsa mutlaka parasını oraya bırakırdı. II. Murat devrinde, ordu sefere çıkmadan evvel II.Murat ilanlar çıkartıyor, diyor ki;
"Benim ordum kul borcuyla sefere çıkmaz. Kimin borcu varsa mutlaka götürsün parayı saraydan alsın, hazineden alsın. Borcunu versin. Ondan sonra katılsın orduma."
Böyle bir ordu yola çıkıyor:
Osmanlıda bozulma oluyor, yüzyıllar sonra ve Osmanlı bu sebeple cihan hakimiyetini kaybediyor. Ve Osmanlı o güne kadar, tarihi boyunca kendisine; ''Nizam-ı Alem'' diyordu. Osmanlı, dünya üzerinde daha büyük bir devlet tanımıyordu. Kanuni Sultan Süleyman zamanında Osmanlı harp kadırgalarının toplamı, Avrupa'daki bütün kadırgalarından fazlaydı. Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul'u aldığı zaman, ordusu o devrin en mütekamil ordusuydu. Bütün son icatlar ordunun içindeydi.En büyük topları Fatih Sultan Mehmet döktürmüştü.
Osmanlıda; Kara Kuvvetleri:
Osmanlıların kuruluşunda ordu, aşiret kuvvetlerinden meydana geliyordu. Fetihlerin genişlemesiyle, gönüllülerin fethedilen yerlere iskanıyla, Türkmen bey ve kuvvetlerinin katılmasıyla asker miktarı artıp, teşkilatlanmaya gidildi. Beylik, akıncı ve gönüllü kuvvetlerine ilaveten 1361 yılında yaya ''piyade'' ve müsellem ''süvari'' olmak üzere, muntazam ve daimi ordu teşkilatı kuruldu.
Osmanlı kara kuvvetleri; piyade, süvari eyalet askerleri, teknik ve yardımcı sınıflardan meydana gelirdi.
Piyadeler; acemi, yeniçeri , cebeci, topçu, top arabacıları, lağımcı, humbaracı ocakları olmak üzere, yedi ocağa ayrılırdı. Süvariler de; sipahi, silahtar, sağ ulufeciler, sol ulufeciler, sağ garipler, sol garipler bölükleri olmak üzere, altı bölüğe ayrılırdı.
Eyalet askerleri; tımarlı sipahiler ve yerli kulu teşkilatı olmak üzere ikiye ayrılırdı.
Timarlı sipahiler, Osmanlı ordusunun en önemli kısmı olup, tımar sahipleriyle, bunların beslemek ve yetiştirmekle yükümlü oldukları askerlerden meydana gelirdi.
Yerli kulu teşkilatı; yurtiçi, geri hizmet, kale kuvvetleri teşkilatı olmak üzere üç bölümdü.
Yurtiçi teşkilatı; belderanlar, cerahorlar, derbendciler, martalozlar, menzilciler, voynuklar gruplarından oluşurdu.
Geri hizmet teşkilatında; yaya ve müsellemler ile yürükler vardı.
Kale kuvvetleri teşkilatı; azaplar, gönüllü ve beşlilerden meydana gelirdi.
Akıncılar; Osmanlı ordusunun öncü kuvvetleri olup, kuruluşuna, gelişmesine ve genişlemesine çok hizmetleri geçti.
Deniz Kuvvetleri Donanma:
Osmanlı Deniz Kuvvetleri, Karesi, Menteşe, Aydın gibi denizci beyliklerin hakimiyet altına alınmasıyla sahip olunan gemi ve personeliyle kuruldu. İlk zamanlarda Karamürsel, Edincik ve İzmit'teki gemi inşa tezgahları, Sultan Birinci Bayezid Han, 1386-1402 zamanında Gelibolu, Sultan Birinci Selim Han, 1512-1520 zamanında
Haliç, Sultan Birinci Süleyman Han, 1520-1566 zamanında Süveyş ve zamanla Rusçuk, Birecik tersaneleri kuruldu. Bu tersanelerde kürekli ve yelkenli gemiler imal ediliyordu. Buharlı gemilerin keşfiyle 1827'de donanma, Buğu denilen bu gemilerle de donatıldı. Kürekli gemi çeşitleri olarak; ''uçurma, karamürsel, aktarma, üstü açık, çete kayığı, brolik, celiyye, çamlıca, şayka, firkate, mavna, kalite, gırab, santur, çekelve, kırlangıç, baştarde ve kadırga kullanıldı.'' Yelkenli gemi çeşitlerinden de; ''ateş, ağrıpar, barca, brik, uşkuna, korvet, kalyon, firkateyn, kapak ve üç ambarlı kullanıldı.''
Donanma-i Hümayunun başı 1867 yılına kadar kaptanı derya, bu tarihten sonra da ''bahriye nazırı unvanını taşıdı.'' Osmanlı donanması, muazzam teşkilatı, kuvvetli harp filosu, cesur, üstün kabiliyetli kaptan ve leventleriyle Karadeniz, Ege Denizi, Akdeniz ve Kızıldeniz'e hakim olup, Hind ve Atlas Okyanuslarında Osmanlı sancağı ile armasını dalgalandırıp temsil ediyorlardı. 27 Eylül 1538 tarihinde müttefik Avrupa devlet ve kavimlerinden meydana gelen Haçlı donanmasına karşı kazandığı ''Preveze Deniz Zaferi, '' bugün de; ''Deniz Kuvvetleri günü'' olarak, kabul edilmektedir.
Osmanlı ordusunda; ateşsiz, ateşli, koruyucu silahlar kullanılmaktaydı. Ateşsiz silahlar; kılıç, ok, sapan, bozdoğan, topuz da denilen gürz, kamçı, döğen, balta, meç, şimşir, gaddara, yatağan, hançer, kama, mızrak, cirit, kantariye, kastaniçe, süngü, zıpkın, tırpan, çatal, halbart, mancınık, müteharrik kule...
Ateşli Silahlar; şayka, zarbazen, miyane zarbazen, şahi zarbazen, şakloz, drankı, bedoluşka, marten, ejderhan, kolonborna, miyane, balyemez adlarındaki toplar şişhaneli karabina, çakmaklı, fitilli çeşitleriyle tüfek, tabanca kullanılırdı.
Askeri rütbeler ve maaşları:
Son devir askeri rütbeler ve İkinci Abdülhamid Han zamanında, 1900'de subay maaşları şöyleydi:
Müşir, ''mareşal'' iki yüz elli altın, ''ferik'' korgeneneral, yüz altın, mirliva, ''tümgeneral'' altmış altın, miralay, ''albay'' yirmi beş altın, kaymakam ''yarbay'' on sekiz altın, binbaşı on iki altın, kolağası, ''kıdemli yüzbaşı'' on altın, yüzbaşı, beş altın, mülazımı evvel, ''üsteğmen'' iki buçuk altın, mülazımı sani ''teğmen'' iki altın, nefer, ''er'' bir mecidiye ''bir altının beşte biri''.
