22 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Şafii fıkıh alimi Radıyüddin Kazvini...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Radıyüddin Kazvini hazretleri, 1117 senesinde Kazvin'de doğdu. 

1194'da, Muharrem ayının 

19. Cuma günü vefat etti. 

Şafii mezhebi alimlerinin büyüklerindendir. 

Hadis, fıkıh, kıraat ve diğer ilimlerde derin bir ilme sahipti.

Radıyüddin Kazvini, ilim öğrenmeye küçük yaşta başladı. 

Kazvin, Nişabur, Bağdat ve başka yerlere gitti. 

Babasından, Ebu Abdullah Muhammed bin Fadl'dan, Abdülgafir-i Farisi'den, Vecih bin Tahir'den ve başka birçok alimden ilim öğrendi. 

Kendisinden de; Ebu Abdullah Muhammed bin Said, Muvaffak Abdüllatif ibni Yusuf, İmam-ür-Rafi'i ve başka zatlar ilim öğrenip rivayette bulundu.

Radıyüddin Kazvini, bir müddet kendi memleketi olan Kazvin'de, sonra Bağdat'ta ders verdi. Memleketine döndükten bir müddet sonra tekrar Bağdat'a gitti. 

Nizamiye Medresesinde ders vermeye başladı. 

Tarih-ül-Hakim, Sünen-i Beyheki, Sahih-i Müslim, Müsned-i Ebi İshak ile bunlardan başka büyük hadîs kitaplarını ve bu kitaplarda bulunan hadis-i şerifleri rivayet etti.

Radıyüddin Kazvini dini ilimleri bilmekte, hıfz etmekte, onları toplamakta, bu ilimleri neşretmekte, insanlara hatırlatmakta, öğretmekte ve o ilimleri tasnif etmekte çok yüksek dereceye sahipti. 

Bütün konuşmaları ahiret ile ilgili olur, dünyalık şeylerden bahsetmezdi. 

Bazan o bir iş ile meşgul iken, diğer tarafta başka kimseler hadis-i şerif okurlardı. 

İşini bitirdikten sonra, hadis-i şerif okuyanın bir yanlışı oldu ise, filan hadis-i şerifin filan yerini yanlış okudunuz buyurur, doğru şeklini söylerdi.

Bir hafta hasta yattı ve;

Radıyüddin Kazvini, her hafta üç defa umumi sohbet toplantısı yapar, avam ve havastan birçok kimse bu sohbete iştirak ederdi. 

Bu toplantılardan birisi Cuma günü olurdu. 

1194 senesi Muharrem ayında bir Cuma günü, yine mutad olan o toplantı yapılmıştı. 

Bu toplantıda, Muhammed aleyhisselama en son nazil olan ayet-i kerimeleri okuyup, her birini tefsir etti. ''Bu ayet-i kerimeler nazil olduktan sonra, ResUlullah efendimiz fazla yaşamadı'' buyurdu ve minberden aşağıya indi, sonra hastalandı. 

Ertesi Cuma günü vefat etti. 

Bu çok nadir görülen hadiselerdendir... 

***

Yahudi pehlivanı "Merhab'ın'' sonu:

İslam askeri Hayber önlerine gelmişti... 

Bu arada Hazreti Ali'nin gözleri ağrıyordu. 

Resulullah efendimiz okudu ve şifa bulması için Allah'ü Te'ala'ya dua' etti. 

Hazreti Ali'nin gözlerinde bir ağrı sızı kalmadı... 

Yahudilerin, ''Merhab'' adında yenilmez bir pehlivanları vardı. 

Nara atarak, mücahitlere şöyle seslendi: 

''Hayber halkı iyi bilir ki, ben, gelip çatan harplerin tutuştuğu, kızıştığı zamanlarda, tepeden tırnağa kadar silahlanmış, cesaret ve kahramanlığı denenmiş Merhab'ımdır. 

Ben, kükreyerek geldikleri zaman aslanları bile kah mızrakla, kah kılıçla vurup yere sermişimdir!.. ''Anam bana Haydar der!''

Merhab, böyle bağırdıktan sonra, teke tek çarpışmak için Müslümanlardan er diledi. 

Bunun üzerine Hazreti Ali; 

''Ben oyum ki; anam bana Haydar, yani Arslan adını takmıştır! 

Ben, ormanların heybetli görünüşlü arslanı gibiyimdir. 

Sizi, geniş ölçüde ve çarçabuk tepeleyici bir er kişiyimdir, diye şiir söyleyerek Merhab'ın karşısına korkusuzca dikildi. 

Bu şiir Merhab'a o gece gördüğü rüyayı hatırlattı. Çünkü Merhab o gece rüyasında kendisini bir arslanın parçaladığını görmüştü... 

Ve, Hazreti Ali ile Merhab karşı karşıya geldiler. Hazreti Ali öyle bir kılıç indirdi ki, Merhab'ın siperlendiği kalkanı ve demirden miğferi de keserek başını ikiye ayırdı. 

Merhab'ın başına inen Zülfikar öyle bir ses çıkardı ki, Hayber karargahında bulunan Ümm-i Seleme; 

''Merhab'ın dişlerine kadar inen kılıcın sesini ben de işittim, '' demiştir. 

Hazreti Ali, o gün Yahudilerin en namlı kişilerinden sekizini gaha saf dışı bırakmıştır...

İkili çarpışmalardan sonra Hayber'e hücum edilmiş ve Hazreti Ali, kale kapısını koparıp, kalkan olarak kullanmıştır. 

Hayber'in fethinden sonra Hz. Ali'ye Peygamber efendimiz buyurdu ki; 

Şükür secdesine kapandı... 

''Ya Ali, eğer halk, İsa'ya söylediklerini söylemeyecek olsalardı, senin hakkında çok sözler söylerdim. 

O zaman herkes, bereketlenmek için, ayağının tozunu alır, abdest suyunu şifa için hastalarına verirlerdi. 

Seni şehid ederler. 

Ahirette havzımın üzerinde halifemsin. 

Cennete en önce sen girersin. 

Seni sevenler nurdan minberler üzerinde olur...

Bu müjdeyi duyan Hazreti Ali, şükür secdesine kapandı...''

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *