Arif kime denir...
Arif kelime anlamı olarak, ''bilen, bilgide ileri olan, aşina, vakıf.,
Hakkı, hakkı ile bilen, sabırlı ve mütehammil, çok düşünmeye ihtiyaç kalmaksızın, tekellüfsüz gördüğünü bilen ve anlayan, zevki ve vicdani irfan sahibi olan'' anlamlarına gelmektedir.
Tezkiye'yi nefis ve tenevvür'ü kalp neticesi marifetullah ve muhabbetullah arşına çıkan bir arifi, hiçbir şey Hak'tan alıkoyamaz.
Böyle bir arif hiçbir zaman gaflete düşmez.
Çünkü o daima tefekkür halindedir, daima masivadan müstağni, Hak ile meşgul ve meşbudur.
Cenab-ı Hakk'ın marifeti ile aziz olan arif, malayani şeylerle kendini meşgul etmez.
Evet, arif olan kişi her şeyde rahmet'i ilahiyyenin izini ve tecellilerini gördüğünden hiçbir dünyevi bela, keder, meşakkat, hüzün ve sıkıntı onu mükedder ve mahzun etmez.
İmanı, teslim ve tevekkülü, marifet ve muhabbeti ona kafidir ve her şeye bedeldir.
Bu bakımdan onun kalbi sürur ile ruhu da huzur ile doludur.
Arifin en büyük maksadı ve kuvveti nur-u irfandır. Onun ile oturup kalkanlar daima huzur ve sürura gark olurlar.
Hakiki huzur ve ünsiyetle berkarar olurlar.
Arifler daima tefekkür halindedir; her zaman mülk ve melekut alemini temaşa ve seyran ederler.
Onlar için zerreler, bağlar, bahçeler, ağaçlar ve çiçekler birer kitap ve temaşagahtır.
Onlar tefekkür ve temaşa yoluyla en parlak saadet ve en tatlı nimet olan marifetullaha ve marifetullah içindeki muhebbetullaha ulaşmak isterler.
Zira, ilimlerin en alası ve ilimlerin şahı marifetullahtır; onun da yeri kalptir. Marifetullah kalpte bir nurdur, bir ziyadır; bir nokta-i kübradır ve bir nimet-i uzmadır.
Kalpteki nur'u marifet, felekteki güneş gibidir. Marifetullahın alameti dil ile zikir ve kalp ile muhabbettir.
Bu bakımdan arifin huzuru marifetullah, süruru muhabbetullah, ünsiyeti ise, tevhiddir.
Arifler her mahlukun, her mevcudun ve her masnuun arkasında Cenab-ı Hakk'ı müşahade ederler.
Müşahede gayb alemlerine açılan bir penceredir.
Hz. Ali şöyle buyurmuş;
''Müşahede rüyet-i basar değildir. Lakin nur'u basiret ile rüyet-i cinandır.'' Yani müşahede gözün görmesi değil kalbin görmesidir.
Arif'i billah ve evliyaullah daima;
''Ya Hayyu Ya Kayyum.
Ey yerlerin ve göklerin sahibi!
Ey mülklerin sahibi, celal ve ikram sahibi olan Allah'ım!
Senin izzetinin hakkı için kalbimizi nur-u marifetinle doldur.
Ey nuruyla her şeyi nurlandıran Münevvir!
Kalplerimizi nurunla doldur.
Gözümüzü nurunla ışıklandır, aklımızı nurunla tenvir eyle'' diye niyazda bulunurlar.
Ehl-i irfan olanların ibadeti sultanların tacı mesabesindedir. Onlar Allah'a mukarrib olanların en haslarındandır.
Arifin en büyük şerefi, izzeti, şanı ve yegane iftihar vesilesi Allah'tır. Evet;
Cenab-ı Hakk'ın hadsiz esmasının nakışlarına ayinedarlık eden, hadsiz mektubat-ı Samedaniyye kıymetinde, cennetin mezraası ve rahmetin mezheresi olan bu dünyanın hakiki vechesini temaşa ve tefekkür, arif-i billahın en sürurlu hali ve en yüksek hayati gayesidir.
Abid cismini, arif ise, ruhunu eritir.
Ariflerin kalbi hikmetin kandilidir.
O kandilin fitili marifettir.O fitilin sıracı ise melekut alemindendir.
Abidin himmeti duasıdır, arifin himmeti ise, bütün insanlığın hidayetidir.
Onun gönlü arş'ı Rahmandır.
''Ben yere ve göğe sığmadım ancak mümin kulumun kalbine sığdım'' hadis-i kudsisi bu hakikate işaret etmektedir.
Onlar, ahlak-ı ilahiye ile ahlaklanmış olduklarından ruhları pek şefkatli ve pek ulvidir.
Onların şanları sabır ve tahammül, teslim ve rızadır. Onlar; ''O öyle bir Kadir'dir ki, kudretinin nihayeti yoktur. Öyle bir Hakim'dir ki, hikmeti hesaba sığmaz. Öyle bir Rahim ve Kerim'dir ki, rahmetinin haddi ve nihayeti yoktur.''
Cenab-ı Hakk'ın hükmüne razı olur ve kendisine verilen nimetlere kanaat ederler.
Alim-i Mutlakın her insanın her halini bildiğini, nihayetsiz şefkat ve merhamet sahibi olduğunu anlarlar.
Her kim ki, marifetullah ve muhabbetullaha maliktir, o en ali bir fevz-i ekbere sahiptir.
Yani sonsuz aczi ile Allah'ın sonsuz kudretine, sonsuz ihtiyacı ile Allah'ın sonsuz gınasına yani zenginliğine ve sonsuz kusuru ile de Cenab-ı Hakk'ın sonsuz kemalat'ı subhaniyyesine ayna olduğunun şuuruna varmaktır.
Eğer bir kalp marifetullah ve muhabbetullah ile cilalanırsa şeffaf bir ayna gibi, bir çok hakikatler ve hikmetler onda tecelli eder.
Nice sırlar açılır ve keşfedilir.
Hz. Peygamber (s.a.v); ''Ya Rabbi! Bana eşyanın mahiyetini kemaliyle bildir.'' buyuruyor.
Çünkü, eşyanın mahiyetini bilmek Allah'ı bilmenin en büyük vesilesidir. Eşyanın mahiyetini anlamayanlar, marifetullah zevkinden mahrum kalırlar.
Marifetullah gönül aleminde bir güneş mesabesindedir.
