Osmanlı Dönemi Evliyalarından: Üftade...
Kanuni Sultan Süleyman Han zamanında yaşıyan evliyanın büyüklerinden.
1490 senesinde Bursa'da doğdu.
İsmi Muhammed olup, babası Manyaslı Mehmed Efendi'dir.
Üftade lakabıyla meşhur oldu.
Bursa'nın çeşitli camilerinde müezzin ve imam olarak vazife yaptı.
Mehmed Efendi, oğlu Muhammed Üftade'yi, daha küçük yaşta iken, ipek satan bir tüccarın yanına çatışmaya verdi.
Fakat bir hafta gibi kısa bir süre içinde, ustası ve babası vefat edince, çocuk yaşta ailesinin geçim yükünü omuzuna aldı.
Hem çalışıp, annesi ile kardeşlerinin kimseye muhtac olmadan geçinmelerini sağlıyor, hem de boş zamanlarında Bursa'daki medreselere gidip gelerek, zahiri ilimleri öğrenmeye gayret ediyordu.
Seneler sonra, zahirî ilimleri öğrenerek,
Bursa Ulu Camii'nde müezzinlik yapmaya başladı.
Daha sonra Doğan Bey Camii'nde imam oldu.
Bir gün rüyada Seyyid Emir Buhari hazretlerini gördü. "Bizim camide vaz ve nasihat eyle" emri üzerine, sabahleyin Emir Buhari Camii'nde vaz ve nasihate başladı.
Vakitlerini hep ibadetle geçiren tasavvuf büyüklerinin yolunda bulunmayı ve bir velinin yanında yetişmeyi çok isteyen Muhammed Üftade, bir gün Karacabeyli Hızır Dede isminde bir velinin Bursa'ya geldiğini ve Ulu Cami'nin yanında ikamet ettiğini öğrendi.
Huzuruna vararak, talebesi olmak istediğini bildirdi.
Hızır Dede onu talebeliğe kabul ederek, yetiştirmeye başladı.
Muhammed Üftade hocası Hızır Dede'nin terbiyesinde sekiz yıl canla başla çalıştı.
Onun vefatından sonra da, Şeyh-i ekber Muhyiddin Arabi hazretlerinin ruhaniyetinden istifade ederek, kalb gözü açıldı, kemale gelip olgunlaştı.
Her nefes alıp vermesinde Allah'ü Te'ala'ya hamd eder, cenab-ı Hakk'ı, bir an olsun hatırından çıkarmazdı.
Lüzumsuz hiç konuşmaz, konuştuğu zaman da hikmetler saçar, dinleyenlerin her biri, kabiliyeti kadar istifade ederdi.
Onun bu konuşmalarını talebesi Aziz Mahmud Hüda-i Vakı'at adlı eserinde topladı.
Osmanlı sultanı üçüncü Murad Han ile Üftade, bir gün sohbet ediyorlardı.
Bir ara Üftade, görünüşte lüzumsuz bir takım el kol hareketleri yapmaya başladı.
Mübarek yüzünün rengi, halden hale giriyordu.
Sonra eliyle bir yer sıvarmış gibi yapmaya başladı. Padişah aniden yapılan bu hareketlere önce bir mana veremedi.
Sonra Üftade'nin elinin siyahlaştığını görünce; "Efendi hazretleri! Niçin böyle hareketler yapmaya başladınız! Elinizin siyahlaşmasına sebeb nedir?" diye sordu.
O da; "Sultanım! Tebeanızdan bir balıkçı tayfası Karadeniz'in sularında balık tutuyorlardı.
Tekneleri su alacak şekilde delindi.
Bizden yardım istediler.
Biz de imdadlarına yetişerek, teknelerinin deliğini tamir ettik.
Bu sebeple elimiz karardı.
Elhamdülillah müslümanların boğulmaktan kurtulmasına vesile olduk" buyurdu.
Bir gün Üftade, talebeleriyle kıra çıkmıştı.
Talebeler hocalarına takdim etmek üzere, çiçeklerden demet yaparak huzura getirdiler.
Herkesin çiçeğini kabul eden Üftade, Aziz Mahmud Hüdai'nin getirdiği kırık saplı bir çiçeği görünce; "Evladım! Bütün arkadaşların demet demet çiçek getirdikleri halde sen niçin kırık saplı bir çiçek getirdin?" diye sordu. Hüdai de;
"Efendim, zat-ı alinize ne takdim etsem azdır. Fakat hangi çiçeği koparmak için eğilsem,
o çiçeğin;
"Allah! Allah!" diye zikrettiğini duydum. Ancak, bu gördüğünüz sapı kınlmış çiçeğin zikredemediğini görünce, onu size getirdim.
Kusurumu bağışlamanızı istirham ederim" dedi. Bu cevap, Üftade hazretlerinin çok hoşuna gitti ve Aziz Mahmud Hüdai'ye hayır dualarda bulundu.
Muhammed Üftade hazretleri, 158 senesinde Bursa'da hastalandı.
Talebelerini başına toplayıp, son nasihatlerini yaptıktan sonra, Kelime-i şehadet getirerek vefat etti.
Sağlığında kendi yaptırdığı caminin bahçesine defnedildi.
Üftade'nin Hutbe mecmuası ve Divan'ı olmak üzere iki eseri vardır.
